qardashliq kardaŞlik 80 qardashliq kardaŞlik · 2019. 1. 7. · eski yakasının en canlı...

68
SAYI/ISSUE YIL/YEAR 20 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ EKİM - ARALIK REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE OCTOBER-DECEMBER 2018 KARDAŞLIK 80 KERKÜK VAKFI Yanan Kerkük Kayseri’sine ait plan ve görünüşler

Upload: others

Post on 27-Jan-2021

1 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • SAYI/ISSUE

    YIL/YEAR 20

    KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ EKİM - ARALIKREVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE OCTOBER-DECEMBER 2018

    KARDAŞLIK 80Q

    AR

    DA

    SHLI

    Q

    QA

    RD

    ASH

    LIQ

    KA

    RD

    AŞL

    IK

    8020

    عائلة الشهيد التركماني الراحلجودت آوجي

    2018 تشرين االول - كانوناالول

    KERKÜK VAKFIKERKÜK VAKFI

    ISSN

    130

    2285

    73-0

    العدد

    السنة

    Yanan Kerkük Kayseri’sineait plan ve görünüşler

    Türkmen ŞehidiCevdet Avcı’nın Ailesi

  • KARDAŞLIKKültür Sanat Edebiyat ve Folklor Dergisi

    Yıl 20 Sayı 80 Ekim-Aralık 2018

    KERKÜK VAKFI

    Yeni çıkan kitaplarımızı Kerkük Vakfı’ndan isteyiniz.

    Ortadoğu’daTürkmenler

    Fiyatı : 20 TL

    Kerkük Vakfı Adına İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü

    Erşat HÜRMÜZLÜ

    Editör ve Genel KoordinatörSuphi SAATÇİ

    Yazışma adresi P. K. 20 Cerrahpaşa/İSTANBUL

    Tel. (0212) 584 00 75www.kerkukvakfi.com

    İdare Merkezi:Haseki Sultan Mahallesi Kuka Sokağı

    Huzur Apt. No: 1/1Fındıkzade/İSTANBUL

    TemsilcilerHabib HÜRMÜZLÜ (Ankara)

    Timur TAŞ (İzmir)Ali İhsan NAQIB (ABD)

    Bilim KuruluProf. Dr. Ziyat AKKOYUNLU

    Prof. Dr. Yavuz AKPINARProf. Dr. Zeynep AYGEN

    Prof. Dr. Abdülhalik BAKIRProf. Dr. Haşim KARPUZ

    Prof. Dr. Mahir NAKİPProf. Dr. Suphi SAATÇİ

    Prof. Dr. Saim SAKAOĞLU

    Yazı KuruluKemal BEYATLIKemal ÇAPRAZ

    Aydil EROLErşat HÜRMÜZLÜHabib HÜRMÜZLÜİzzettin KERKÜK

    Mahir NAKİPAcar OKAN

    Ömer ÖZTÜRKMENSuphi SAATÇİ

    Suphi SALT

    KARDAŞLIKKerkük Vakfı İktisadi İşletmesi tarafından Türkçe, İngilizce ve Arapça olarak üç ayda bir yayınlanır hakemli bir dergidir. Dergide yayınlanan yazıların sorumluluğu imza sahiplerine

    aittir. Dergide yayınlanmış yazılar ve fotograflar kaynak gösterilerek alınabilir.

    Abone yurtiçi yıllık 80 TL, yurtdışı yıllık 50 $ veya 40 Euro Posta Çeki No: 5325057 Cerrahpaşa/İstanbul veya

    İş Bankası İstanbul, Fındıkzade Şubesi Hes. No: 1068 840492

    EUR Hes. No: 1068 3312429Dolar Hes No: 1068 3312415

    Tasarım Ercan ŞİMŞEK

    BaskıŞenyıldız Matbaacılık

    Zeytinburnu Mah. Gümüşsuyu Cad. No:3 K:2 Zeytinburnu, İstanbul

    Tel: +90 212 483 47 91

    ISSN : 1302-2857

    9 789756 849750 YENİ

    ÇIKTI

    Arka Kapaktaki Fotoğraf: Cevdet Avcı’nın geride bıraktığı ailesi. (Soldan itibaren Cevdet’in ağabeyi rahmetli Necip Avcı’nın eşi Semahat, Cevdet’in rahmetli olan eşi Samiye, kızları Şenay ve Cumbut. (Fotoğraf: Nevzat Yıldırım)

    Kerkük Vakfı’ndan isteyiniz.

  • 1 KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق • Yıl/Year 20 السنة • Sayı/Issue 80 العدد • Ekim-Aralık/October-December 2018 تشرين االول - كانوناالول

    İÇİNDEKİLER

    4 16 21 24Kerkük KayserisiEditör’den 2

    Binbaşı Süleyman Hikmet Efendi’yeMektubumdur • Erşat HÜRMÜZLÜ 4

    Türkiye’ye Sığınan Telaferli Türkmenler Hak-kında Alan Araştırması • Mahir NAKİP 40

    TürkmənəmHaciyeva QALİBƏ • şiir 29

    Türkmen AlbümündenEditörün Seçtikleri 50

    Halk Ağzıyla DörtlüklerEyüp AKKOYUNLU • şiir 52

    Ölmez Ali’mEsat ERBİL • şiir 48

    Türkmen Kızı İlaf Köprülü Hikaye Yarışma-sında Ödül Kazandı • Kardaşlık 48

    Erken TeşhisMahir NAKİP 6

    KayseriKemal BEYATLI • şiir 7

    Kapak ŞiirleriMehmet Ömer KAZANCI 30

    Türkmen DağarcığıSuphi SAATÇİ 24

    Şehit Liderimizle AnılarımAhmet TÜRKER 26

    İdinHüsam HASRET • şiir 46

    ARAPÇA 58-64

    İNGİLİZCE 53-57

    Azeri Çeşnili Kerkük TürküleriOsman OĞUZ 34

    Esat Naip (1897-1992)Ata TERZİBAŞI 8

    Kərküknamə (Kerkükname)Haciyeva QALİBƏ • şiir 28

    A. Bican Ercilasun’la Türk Dünyası Sohbeti Önder SAATÇİ 16

    Türkmeneli Özlemi-2 Altı Yıl Aradan Sonra Kerkük • Yasin Cemal GALATA 21

    Bir Arap Gazetecinin Kaleminden 14 Tem-muz Sonrasında Kerkük • Hüseyin ŞÜKÜR 38

    Altunköprü’de Sünnet Düğünleriİlaf KÖPRÜLÜ 37

  • KERKÜK VAKFI

    2 KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق • Yıl/Year 20 السنة • Sayı/Issue 80 العدد • Ekim-Aralık/October-December 2018 تشرين االول - كانوناالول

    Kerkük Kayserisi

    Suphi SAATÇİ[email protected]

    Editör’den

    Kerkük’ün tarihî kapalı çarşısının 26 Kasım 2018 gecesi çıkan yangında büyük çapta zarar görmüş olması, Irak Türkmen-leri arasında derin üzüntüye yol açtı. Şehrin en büyük kapa-lı çarşısı olan yapı, Kerkük’ün Eski yakasının en canlı ticaret merkezî idi. Kayseri adı ile ünlü olan bu kapalı çarşının yer al-dığı bölge hanlar ve dükkânlar ile kentin en eski geleneksel dokusunu oluşturur. Kerkük Kalesi’nin dışında, günümüzde Eskiyaka diye bilinen bölümde yer alan Kayseri, şehrin en bü-yük kapalı çarşısıdır.

    Kerkük’te halk ağzında “Kayse-ri” veya “Kanseri” biçiminde telaffuz edilen bu sözcük, ka-palıçarşı karşılığında kullanılır. Irak ve Suriye’de Araplar da, kapalıçarşılara “kaysariyye“ di-yorlar. Eski dilde atölye, depo ve dükkânlarla avlu biçiminde kurulmuş binaların hepsine Kaysariyye adı verilmiştir.

    Kerkük’te yine Eski yakada bu-lunan ikinci bir kapalı çarşı daha vardır. Kırdarlar Külliye-sinin vakfı olan ve Kırdarlar Camii’nin yanında bulunan bu küçük kapalı çarşı da Kırdar-lar Kayserisi adıyla tanınır. Bu külliyenin diğer önemli bir par-çası da caminin karşısında yer alan Kırdarlar Hanıdır. Şehrin en güzel yapılarından biri olan ve canlılığını günümüze kadar

    sürdüren bu han iki katlıdır.

    Eskiyaka’nın Ticaret Merkezi Kerkük şehrinin fizikî dokusu üç

    ana parçadan meydana gel-mektedir: Kale, Eskiyaka ve Korya Yakası. Kerkük’ün orta-sından geçen ve kışın yağmur suları taşan, ancak yazın kuru-yan bir ırmak vardır. Hasa Çayı adıyla tanınan ırmak şehri iki bölüme ayırır. Birinci bölüm kalenin de yer aldığı Eskiyaka, suyun karşı tarafında bulunan ikinci bölüm ise Korya Yakası olarak tanınır.

    Kerkük’ün ilk yerleşme çekirdeği-

    ni, bir toprak höyük üzerinde kurulmuş olan Kerkük Kalesi oluşturur. Kalenin yapılış tarihi bilinmemekle beraber burada-ki ilk yerleşme izlerinin Milat-tan önce 2500’lü yıllara kadar uzandığı biliniyor. Bu bakım-dan 4500 yıllık tarihi ile Kerkük Kalesi Ortadoğu coğrafyasının en eski kalelerinden biri sayı-lır. Şehir neredeyse 17. yüzyı-la kadar kaleden ibaret olarak yaşamıştır.

    Şehrin kale dışına taşması ve ge-lişmesi 17. yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşmiştir. Eldeki belgelerden Eskiyaka’da cami ve türbeden oluşan İmam Kasım Zaviyesinin 16. yüzyıl-dan önce var olduğu biliniyor. Eskiyaka’da 18. Yüzyılın başla-rında inşa edildiği tahmin edi-

    len Şeyh Abdurrahman Halisî Tekkesi ve Camii de dinî bir çekirdek varlık göstermiştir. Kadirî tarikatına mensup bu-lunan ve Kadirîler Tekkesi ola-rak bilinen yapının çevresinde daha sonraları yerleşme doku-ları gelişmiştir.

    Bütün bu yapıların varlığına rağ-men, Eskiyaka’nın yerleşim alanı olarak genişlemesi, Nadir Şah’ın kente yaptığı son saldı-rıdan sonra, bölgede güvenli-ğin sağlanmasına paralel ola-rak ve Osmanlı nüfuzunun tam yerleştiği 17. yüzyılın sonları ile 18. yüzyılın başlarından iti-baren gerçekleştiği anlaşılıyor. Nitekim Helvacılar Çarşısı’nda bulunan Mehmet Gavs Efen-di Camii ve Medresesi’nin de 1194 (M.1780) tarihinde yapıl-dığı tespit edilmiştir.

    1800’li yıllarda kale dışında ve özellikle kalenin doğu ve gü-neydoğu yönünde ticaret mer-kezlerinin kurulduğu, bunların çevresinde yeni mahallelerin oluştuğu ve böylece 19. yüzyı-lın başlarında önemli bir yerle-şim dokusunun şehir hayatına katılmaya başladığı görülüyor.

    Kayseri’nin doğusunda yer alan Nakışlı (Nankışlı) Minare Ca-mii, bu önemli ticaret merkezi-nin içinde yer almaktadır. Kita-besine göre H. 1233 (M. 1818) tarihinde inşa edilmiştir. Na-

  • KERKÜK VAKFI

    3 KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق • Yıl/Year 20 السنة • Sayı/Issue 80 العدد • Ekim-Aralık/October-December 2018 تشرين االول - كانوناالول

    kışlı Minare Camii’nin varlığı bu kesimde yer alan dokuların da yapılış tarihi hakkında bilgi vermekte, dolayısı ile burada-ki ticaret merkezi ve bunlara bitişik Piryâdi, Bulak ve Avcı mahallelerinin de aynı döne-min ürünü olduklarını göster-mektedir. Caminin içinde bu-lunduğu yerleşimin çevresinde dükkânlar ve arkasında yer alan evleri ile kale dışındaki kesimin en önemli geleneksel dokusu olduğu söylenebilir.

    Kayseri’nin Yapılış TarihiBu kesimde inşa edilen yapıların

    en ilgi çekeni olan ve günümü-ze ulaşan Kerkük Kayserisi’nin

    1800’lü yıllarda yapıldığı sanılıyor. Özellikle Nakışlı Minare Camiin-de önce yapılmış olan Kayseri’nin 1805 ve 1810 yıllarında varlığın-dan haberdar oluyoruz.

    Yedi kapıdan ve 200’ün üzerinde dükkândan oluşan Kayseri, halk ağzında bezirgân denilen kumaşçıların, kentte yaygın el sanatlarının ve kuyumcula-rın pazarı olarak çok canlı bir kapalı çarşı durumundadır. Kuzey-güney doğrultusunda 4, doğu-batı ekseninde ise 3 olmak üzere toplam 7 koridor yer alan dükkânlar iki katlıdır. Koridorlardan dolayı çarşı için-de 7 ada oluşmuştur. Tonoz örtülü olan kapalıçarşının üstü düz damlıdır. Tonozların kasiş-tiği yerlerde aydınlık fenerleri vardır. Kârgir olarak inşa edilen ve Kayseri çarşısının çevresin-de hanlar, çarşı ve kahveha-neler yer almaktadır. Buradaki ticaret merkezi geleneksel do-kusu ile canlılığını günümüze kadar korumuştur.

    1990’lı yıllarda restorasyonu ta-mamlanan Kayseri, günümüz-de de en canlı alışveriş merkezi konumunda idi. Tarihi çarşının gece vakti henüz belirlene-meyen bir nedenle alev alev

    yanması, çarşıda haya-tını kazanan binin üzerindeki esnaf için de büyük bir yı-kım olmuştur. Türkmen toplumunda da büyük üzüntü yaratan bu yan-gın gece vakti meydana geldiği için can kaybı ya-şanmamıştır.

    Kayseri’nin RestorasyonuKerkük şehrin merkezindeki

    Osmanlı döneminden kal-ma tarihî Kerkük kapalıçar-şısında dükkânların yanarak kül olması sonucu, kuyumcu ve giyim mağazalarının maddî zararları büyük olmuştur. Hem maddî hem de manevî açıdan büyük değer olan çarşının yan-ması kültürel mirasımız açısın-dan telafisi mümkün olmayan bir kayıp sayılır.

    Kayseri’nin şimdi en büyük soru-nu restorasyon meselesidir. Restorasyon için öncelikle ayrıntılı bir rölöve planının çıkarılması büyük önem ta-şımaktadır. Elimizde mekân analizi açısından şematik bir plan vardır. Ancak iki katlı olan çarşının iki katının da rölövesi alınmalıdır. Bunun için de bir uzman ekip ile lazer taramalı bir rölöve alınmalı, ardından resititüsyon ve en son resto-rayon projesi çizilmelidir. Bu hususta tabii ki ilk görev Irak Devletinin Eski Eserler Genel Müdürlüğüne ve bunun Ker-kük’teki temsilcisi olan Kerkük Müzesi Müdürlüğüne düş-mektedir. Ancak Irak’ta resmi işleri yürütmek o kadar kolay değildir. Ayrıca restorasyon

    alanında Irak’ta sıra bekleyen binlerce dosya var. Bunları ele alan yeteri oranda uzman ve raportör de bulunmuyor.

    Diğer yandan yangının duyulma-sı üzerine Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi Fatih Yıldız da Kerkük’e geçerek çarşının yan-gın sonrası feci manzarasını seyretmiş ve gereken her tür-lü yardımın yapılacağını ifade etmiştir. Bu arada Türkiye’de özellikle Cumhurbaşkanlığı dü-zeyinde konuya hassasiyet ile yaklaşıldığı ve çarşının onarımı için gerekli talimatların veril-diği duyurulmuştur. Türkmen kamuoyunun yüreğine su ser-pen bu açıklamalar sonucunda inşallah Kayseri kapalı çarşısı aslına uygun biçimde resto-re edilir. Bizim de en büyük temennimiz Kerkük kentinin önemli bir simgesi olan bu ge-leneksel yapının, bir an önce ayağa kaldırılarak tekrar ihya edilmesidir

  • KERKÜK VAKFI

    4 KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق • Yıl/Year 20 السنة • Sayı/Issue 80 العدد • Ekim-Aralık/October-December 2018 تشرين االول - كانوناالول

    Bize Göre

    Erşat HÜRMÜZLÜ

    Binbaşı Süleyman Hikmet Efendi’ye Mektubumdur

    Zeynelabidin oğlu Süleyman Hik-met büyüğüm, size ve yanı-nızda kahramanca çarpışan Er Abdullah Hasan’a hitap et-mek istiyorum. Biliyorum şe-hadet mertebesine ermeni-zin üzerinden yüz yıl geçmiş. Ama biliyoruz ki, Kerkük’ten çıkıp vatan için, Din-i Mübin için çarpışmayı göze aldınız. Arkanızdan biri gelip de hiç olmazsa bir Fatiha’nızı oku-yacak mı, dert etmediniz. Ama ben geldim, Fatiha’nızı okudum ve içten içe hasbihal ettim.

    Binbaşım, sizi Yemen çöllerinin orada, San’a’da buldum. Siz ar-kanıza bakmadan gitmiştiniz. Bize büyük mü büyük bir ema-net bırakmıştınız.

    Bir ülkü için, bir vatan için ve “biz-den olanları korumak’ için şe-hadet mertebesine erişimin ulviliğini belki çok kimse bil-mez. Ancak siz göz kırpmadan gittiniz ve bunu bize miras bı-raktınız.

    Binbaşım, bir mevki veya ma-kam beklemeden her zaman hazırol’da olmak ne demektir bilmelidir bir asır sonra yaşa-yan insanlarımız ve geleceği-mizin nuru olan nesillerimiz.

    Siz şehadet için akıtılan kanınızla bize şu satırları yazdınız:

    “Ey oğul, bir dünya çıkarı, bir mevki; bir ikbal beklemeden samimî bir şekilde çalışmalı ve çalışmanın bedeli beklememe-lidir.

    Ey dost, mevki ve makam bugün var olur, yarın olmaz. Gün gelir şahsî çıkarınız için uğraştığınızı hatırladığınızda utanma hissi-ne kapılabilirsiniz.

    Ey Gönüldaş, siz kendinize değil, başkasına, bu işi daha iyi yapa-bilene isteyiniz mevki ve ma-kamı. O zaman kurtuluşunuz olur. O zaman ciddiye alınır, saygı görürsünüz.

    Ey yol arkadaşı, ben değil, biz de-meyi hâlâ öğrenmedin mi? Bunu kulak ardı edip, hak be-nim hakkımdır dediğinde sıfırı tüketiyor, bir hiç oluyorsun.

    Ey Evlat, her yerde ben görüneyim deyip, ön saflarda bulunmanın zevkini yaşamak için hafif te-bessümlere maruz kalacağını unutma, kendini bu uçuruma atma.

    Ey dost, biz yapmadık, sen de yapma. Yaparsan bugün re-simlerin yayınlanır, sokaklarda insanlar sana sarılır, fakat yarın

  • KERKÜK VAKFI

    5 KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق • Yıl/Year 20 السنة • Sayı/Issue 80 العدد • Ekim-Aralık/October-December 2018 تشرين االول - كانوناالول

    yanından geçen sana selam vermez. Dikkatli ol.

    Ey arkadaş, Büyüklerimiz ne demiş-tir biliyor musun: Konuşmak gerektiğinde susmak, susmak gerektiğinde konuşmak, kişinin akıl ve inanç zafiyetine delâlet eder. Sakın bunu yapma.

    Ve ey oğul, Mevlâna Celalet-tin Rumî’nin en yakını olan Şems-i Tebrizî ne der biliyor musun: “Esas kirlilik dışta de-ğil içte, kisvede değil kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse gö-rünsün, yıkandı mı temizle-nir, suyla arınır. Yıkanmakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art ni-yettir.”

    Doğru mu anladık Binbaşım? Biz bu feyzden nasibimizi alacak mıyız? Bugün siz bize cevap verecek durumda olsaydınız ne derdiniz? Bu üç günlük dün-ya sınavını hakkıyla geçtik mi, geçmedik mi? Size layık olma-ya çalıştık mı?

    Şimdi emin olun ki torunlarınız ve ahfadınızın bir kısmı bu davayı bu şekilde anlamış, fırsat ve makam peşinde olanlara aldırmadan gelecek nesillere bir miras bırakmak niyetinden hiç vaz geçmemişlerdir. Ya öte-kiler?

    Buna uymayanlar mı? Onlara sizin mezar taşınızın suretini göstereceğiz, belki hicap duyarlar. Siz kanınızla yazdınız bu satırları. Siz de, vatan ve millet için canını bağışlayan Abdullah Hasan dedemiz de bizim için yüce bir varlıksınız. Bayrağımızın dikildiği her or-tamda bu fikir ve bu çizgi için şehadet mertebesine erişen-lerle aynı kulvardasınız.

    Siz sadece Yemen çöllerinde düşen şehit değilsiniz. Siz Kerkük’te, İlhanlı Tekkesinde, Altun Köprü ’de, Erbil’de, Tuz-hurmatu, Tazehurmatu’da, Amirli ve Tavuk ’ta, Telafer’de ve öteki topraklarımızda ya-tan binlerce şehidimizin ta kendisisiniz. Siz Çanakkale’de

    şehit olan Kerküklü Mustafa Oğlu Hasan’sınız, Azerbaycan’ da Kafkas İslam ordusunun Bakü’de Şehitler Hıyabanında yatan Derviş Mehmet Oğlu Teğmen Tevfik Efendi’siniz. Kerkük’te Musalla Kabristanın-da ışık saçan şulemiz, Nejdet Koçak’sınız.

    Nur içinde yatın cümleniz.

  • KERKÜK VAKFI

    6 KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق • Yıl/Year 20 السنة • Sayı/Issue 80 العدد • Ekim-Aralık/October-December 2018 تشرين االول - كانوناالول

    Türkmeneli’nden Türk’ün dilinden

    Mahir NAKİ[email protected]

    Erken Teşhis

    Girizgâh...Tıpta erken teşhisin ne kadar

    önemli olduğunu hepimiz bi-liriz. Bir hastanın kansere ya-kalandığı zamanında tespit edilebilirse, hem ölümden kur-tulma şansı artar hem de teda-visi kolaylaşır. Teşhiste geç ka-lınırsa hastalık bütün vücuda yayılır ve tedavi de artık fayda etmez. Yapılan ameliyatlar ve-rilen ışınlar hastanın ömrünü birkaç yıl uzatmaktan başka bir işe yaramaz. Irak Türkle-rinin durumu bu bağlamda aynı süreci geçiriyor. Aslında Türkmen aydınlarında fikir var, proje bol, öğüt veren çok hat-ta koyulan teşhisler de doğru. Ama iş uygulamaya gelince ip-ler kopuyor.

    Hangi olayı zikredeceğimi bile-miyorum. Çok eskilere gitme-ye gerek yok. 1991’de Kuzey Irak, Güvenlik Bölgesi olarak ilan edildiğinde kısa bir süre sonra niyet belli olmuştu. Ni-tekim çoğunluğu Amerikalı-lardan oluşan Çekiç Güç’ün bölgede bulunma süresinin Parlamentoda uzatılmasını is-teyen hükümete “Siz ABD’ye çanak tutarak Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kurulmasına sebep oluyorsunuz” derken Türkmenler de güvenlik böl-gesi uygulamasının devamı söz konusu olursa, Türkmenlerin bundan zarar göreceğini her münasebette vurgulamışlar-

    dır. 1 Mart 2003 Tezkeresi’nin olumsuz sonuçlarını daha ilk günden dile getirdik. Nitekim Tezkere’nin reddi, ilk yıllar-da Türkiye’nin yerine KDP ile KYB’nin ikame edilmesini ve 2011’de ABD Irak’ı terk edince yerine İran’ın Irak’a hâkim ol-masını doğurmuştur. Bir diğer erken teşhis de DAEŞ Irak’a girince söz konusu edilmişti. O tarihe kadar Arap ve Kürt si-yasetçiler Türkmenlerin silah-lanmalarına karşı idiler. Haşd Şaabi kurulunca bütün olarak Türkmenlerin de Haşd’in için-de silahlanması gerektiğini uyarısı dikkate alınmadı ve bu-gün Haşd siyasileşip seçime gi-rince Türkmenlerden dört ve-kil çıkarmasına mukabil, ITC üç vekil çıkarabilmiştir. Ve daha nice boşa giden erken teşhis-ler ve uyarılar...

    Bazı Emareler...12 Mayıs Irak genel seçimlerinden

    sonra Türkmenleri ilgilendiren önemli gelişmeler olmuştur. Bunların başında Kerkük’te seçim sonuçlarında yapılan sahtecilikler ve heder olan Türkmen oylarına karşı Türk-menlerin 28 gün meydanlarda nöbet tutarak haklarını arama-ları ve direnmeleri gelir. 25 Ey-lül skandal referandumundan sonra başta Kerkük olmak üze-re ihtilaflı bölgelerden Peşmer-ge kuvvetlerini çıkaran Haşd Şaabi Başkanı Hadi El Amiri,

    resmî törenle Barzani’yi, hiçbir şey olmamış gibi, Bağdat Ha-vaalanında karşıladı. Demek ki Irak’ın toprak birliğine inan-mak, samimi bir vatanperver olmak gereksizdir! Birkaç ay önce başlayan hükümet kur-ma pazarlığında Türkmenler milli bir duruş sergilerken, hat-ta hükümeti kurmakla görev-lendirilen Adil Abdulmehdi’nin ITC Başkanı Sayın Erşat Salihi’yi ITC bürosunda ziyaret etmesi-ne rağmen Türkmenlerin siyasi süreçten dışlanmak istenmesi manidardır. Kısacası bir güç Türkmenleri ve özellikle ITC’yi siyasi süreçten dışlamak isti-yor.

    Bu yazının kaleme alındığı sıra-da Abdulmehdi Hükümetinin bazı bakanları güven oyu alır-ken, geri kalan ve içlerinde Türkmen’in hiç olmadığı sekiz bakanlık ne güven oyu alabil-miş ne de bu hükümetin de-vam edebileceği bellidir. Bu hükümet kurulsa bile ne Irak halkının ne de Türkmenlerin beklentilerini karşılar; bir ta-raftan rüşvet ve yolsuzluklar devam eder diğer taraftan da DAEŞ tarzı bir gecede yeni sürprizler de çıkabilir. Yani se-çimlerin üzerinden sekiz ay geçmesine rağmen belirsizli-ğin devam etmesi, Irak ve özel-likle de Türkmenlerin geleceği-ni daha da karartacaktır.

  • KERKÜK VAKFI

    7 KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق • Yıl/Year 20 السنة • Sayı/Issue 80 العدد • Ekim-Aralık/October-December 2018 تشرين االول - كانوناالول

    Çare Nedir?Geçen mihnetli yıllar içerisinde

    Türkmen bedeni gerçekten yo-rulmuş ve yıpranmıştır. Siyasi hakların kaybı yan dursun sos-yo-kültürel müesseseler ciddi kan kaybetmiştir. En son Ker-kük Kayseri kapalı çarşısının yanması buna en bariz delildir. Sivil kuruluşlarımız yerinde sayarken Türkmen eğitimimiz ciddi anlamda gerilemiştir. Yani siyaset kadar, siyaset dışı

    durumumuz da parlak değildir.

    O zaman yediden yetmişimize, ümmiden aydınımıza, işçi ve esnafımızdan siyasetçimize kadar bir silkinişe ihtiyacımız var. Evet, dağınık olan evimizin içini yeniden derleyip toparla-maya; kadın, gençlik ve mesle-ki teşkilatlarımızı ıslah etmeye; eğitimimizi güçlendirmeye; en azından kendi bölgelerimizi sa-vunabilecek kadar koruma gü-

    cüne; ticari ve finansal yönden söz sahibi olmaya ihtiyacımız var. Niyet olmadan ve kuşku-suz ki destek de olmadan bun-ların hiç birisi kendiliğinden olmaz. ¨Türkmenler bizim için önemlidir¨ diyenlerin de hare-kete geçmesi gerekir. Geçmiş-te erken teşhisler işe yaradıysa ve çaresi aranmadıysa ¨Türk-menler bizim için önemlidir¨ diyenler de geç kalmadan elle-rini çabuk tutsunlar lütfen.

    Kayseri sana değmiş sanatın nazik eli Dizim dizim taşların kubben kemerin beli Ömür coşuyor senden yıl ay hafta gün seli Ferhat’ın Şirinisin ne güzelsin Kayseri Sen Kerkük abidesi sen ezelsin Kayseri Bir gece vakti alev göğe değdi bağrından Uyandı Kerkük yanık sesinden ve ağrından Yükselen feryat sesi idi çıkan sağrından Meğer kahpeler sana tuzak kurmuş Kayseri Geceyi beklemiş hep ve kudurmuş Kayseri Gayeleri tarihe siyah perde çekmekti Kale Kışla ve sana kinlerini dökmekti Kerkük’ün tüm özünü Türkmenlerden sökmekti Söyle hiç tırnak etten ayrılır mı Kayseri Türk olmayan Kerküklü sayılır mı Kayseri Seninle kavrulduk biz de yandık cayır cayır Bekleme gelmez sana ondan bundan bir hayır Dost yok Türk’ten gayrı yaz bunu bir yana ayır Bilmeli vicdanı hür olan herkes Kayseri Fatihler geldi dayan sen gürle es Kayseri

    Kayseri

    Kemal BEYATLI

    Türkmeneli Dostu Büyükelçi Sayın Fatih Yıldız’a

  • KERKÜK VAKFI

    8 KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق • Yıl/Year 20 السنة • Sayı/Issue 80 العدد • Ekim-Aralık/October-December 2018 تشرين االول - كانوناالول

    Esat Naip(1897-1992)

    Ata TERZİBAŞI

    Kaynaklar:Şair ve yazar olan Esat Naib’in ha-

    yatı ve edebî kişiliği hakkında edindiğim bilgiler, yazma ve basılı eserlerine, ayrıca çeşitli zamanlarda kendisinden aldı-ğım bazı belgelere dayanır.

    Birinci Dünya Savaşı’nın bitimin-den bu yana yazdığı şiirle-rinden orijinal gördüklerinin birer yazılı nüshasını son yıllarda bana vermeyi itiyat edinen şairin bütün edebî cephesini aydınlatmada da-yandığım kaynaklar hep aslî ve birinci elden kaynaklardır. Bu arada yayımlanan şiirlerini gazete ve dergi koleksiyonla-rından da izlemişimdir. Hattâ bir ara, 1918 yılında Kerkük’te çıkmaya başlayan Türkçe Necme gaze-tesinde yayımladığı şiirlerinden kendisinde bulun-mayanlarını, isteği üzerine, özel kitaplığımızda du-ran bu gazetenin eski koleksiyonlarından istinsah ederek kendisine vermişimdir.

    Şairin hayatı hakkında vaktiyle Kerkük’te çıkardığımız Beşīr gazetesinde ilk kez ufak bir yazı yayımlan-mıştır.

    Böylece Esat Naib’in hayatı ve eserleri hakkında bilgi-miz tam ve orijinaldir.

    Soyu Sopu:Esat Naib’in büyük dedesi Kerküklü Muhammet Efen-

    di Hicrî 1238 (M. 1822) yılında tahsilini tamam-lamak üzere Bağdat’a giderek Sühreverdi med-resesine devam etmiştir. Burada enteresan bir olayla karşılaşır. Şöyle ki tahsilinin son aşamasına geldiği bir zamanda yağmurlu bir kış gecesinde medreselerine giren iki gece bekçisi biraz din-

    lenmek üzere öğrencilerden izin isterler. Sohbet esnasında bekçilerden birinin, öğrenci-lere yönelttiği ilmî sorularına içlerinden Muhammet Efendi doğru cevaplar verir. Bu genç ertesi gün valiliğe çağırılır. Ne sebepten ötürü çağırıldığını bilmediğinden korku duyarak makama girince orada oturan kişinin, medresede kendisine sorular yönelten bekçi olduğu-nu hayretle görür. Onun bizzat Vali Davut Paşa olduğunu an-lar ki geceleyin tebdîl-i kıyâfet ederek şehirde gezip dolaştığı-nı, halkın dert ve şikâyetlerini şahsen izlediğini öğrenir! Paşa, Muhammet Efendi’ye iltifat-

    ta bulunarak kendisini, tahsilini bitirdikte isteği üzerine Kerkük’te Kale’de Yıkık Minareli Camiin medresesinde müderris, sonra şehirde kadı naibi tayin eder.

    İşte Esat Naib’in ailesi bu yüzden Naiboğlu unva-nıyla anılmıştır. Sözü edilen Muhammet Efendi Kerkük’te Gedikler ailesinden bir kızla evlenir. Hü-seyin ve Salih adlarında iki erkek çocuğu dünyaya gelir. Bunlardan şairin dedesi olan Hüseyin Efendi önce Kerkük’te müderrislik, Süleymaniye sanca-ğında müddeî-i umumîlik, daha sonra Revandız, Köysancak, Erbil ve Cizre kazalarında kadılık yapıp Hicrî 1313 tarihinde yetmiş iki yaşında ölmüştür.

    Hüseyin Efendi’nin oğlu Naibzade Saîd Efendi ise şa-irin babası olup Osmanlılar devrinde müderrislik ve kadı naipliği yapmış ve bir ara Kerkük’te hukuk, ticaret ve siyasetle ilgili davaların faslı konusunda teşkil edilen meclislerde âzâ olmak üzere intihap olunan eşraf arasında bulunmuştur1. Ahi Hüseyin

    1 Necme gazetesi, 9.8.1920 tarihli nüsha.

  • KERKÜK VAKFI

    9 KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق • Yıl/Year 20 السنة • Sayı/Issue 80 العدد • Ekim-Aralık/October-December 2018 تشرين االول - كانوناالول

    mahallesindeki konağında divanhane sahibi bir kişi olup, ilim ve edebiyat meraklısı dostlarını bu-rada ağırlardı. Şair Esat’ın ana cihetinden soyuna gelince, annesi, Kerkük’te tanılan birkaç müftü ai-lesinden Hâc Derviş Efendi’nin kızıdır.

    Hayatı:

    Asıl adı Ahmet Esat terkipli olup şiirlerinin altında ön-celeri A. Necdet, bir ara Naibzade Esat ve bazen Naibzade Esat Necdet, daha sonra Naibzade Ah-met Esat ve Esat Naiboğlu ve nihayet Esat Naib adlarını kullandığına, yerli dergi ve gazetelerde şahit oluyoruz.

    Şiirde mahlâs olarak ara sıra Necdet, ara sıra da Esat adlarını kullanmışsa da sonraları mahlâs istima-linden vazgeçmiştir.

    Şairin doğum tarihini bir kâğıt parçasına yazan baba-sı bunu şöyle tespit etmiştir: “1313 sene-i mali-yesi Kânunuevvelinin 13’üncü gününe musadif 1315 sene-i Hicriyesi Şaban’ın birinci Sebit günü ba‘de tulûişşems mahdûm-ı Ahmet Esat gehvâre-i vücûda kadem basmıştır.” Buna göre şair Milâdî 25.1.1897 tarihinde doğmuş demektir.

    Kerkük’te Ahi Hüseyin mahallesindeki konaklarında dünyaya göz açan Esat, yukarıda sözünü ettiğimiz naip ve müderris Saîd Efendi’nin oğludur. Hep bu şehirde büyüyüp yetişmiştir.

    Tahsiline ilk kez adı geçen mahallede Naiboğlu cami-inde Molla Samet yanında başlamıştır. Daha sonra Kadı camiinde Molla Muhammet yanında Kur’ân’ı hatmetmiş, ardından Türkçe Mevlüt, Küçük İnşa ve Güldeste kitaplarını okumuştur. Bir ara Farsça Gülistan kitabını da babası yanında okuyarak artık başkaca edebî kitapları şahsi çabasıyla izlemeye heves etmiştir.

    Rumî 1324 yılında Kerkük’te rüştiye mektebine, 1326’da idadîye ve nihayet 1330’da sultanî mektebine girmiştir. Bu mektebin Birinci Dünya Savaşı’nda kapatılması üzerine Rumî 1334’te bu-radan ayrılmak zorunda kalmıştır.

    Şair, bu mektepte edebiyat ve aruz ilmini ders prog-ramına göre Öğretmen Ahmet Kemal Bey’den2 öğrenmiş, aynı zamanda babasından da yardım görmüştür.

    1.4.1921 tarihinde Kerkük’te Avcı ilkokuluna öğretmen tayin edilmiş birçok yerlerde vazife gördükten son-

    2 Esat’ı çokca teşcî ve takdir eden bu zat İstanbul Darülfünun mezunu olup Kerkük’te sultanî mektebinde edebiyat hocası idi. Öldükte Kale’de Danyal Nebi kabristanına gömülmüştür.

    ra yine bu şehirde Garbiye ilkokulunda müdür iken 1.7.1963 tarihinde emekliye ayrılmıştır.

    1964 yılında Bağdat’ta Veziriye semtinde satın aldı-ğı konağa taşınarak burada, emekli aylığı ve Ker-kük’teki akārâtının varidâtıyla müreffeh ve asude bir hayat yaşamıştır. 19.3.1992 tarihinde ölen şa-irin naaşı kendi vasiyeti üzerine Kerkük’e getirile-rek aile mezarlığında gömülmüştür.

    Kerkük’ün eski tahrirat müdürlerinden edip ve şair Bahattin Efendi’nin kızıyla evli bulunan Esat Naib’in Sami, Fehmi ve İbrahim adlarında üç er-kek, iki de kız çocuğu vardır. Bunlardan Fehmi, ba-basından mevrus şairlik tabiatini, ara sıra gazete ve dergi sütunlarında yayımladığı manzumeleriy-le sürdürmeye çalışmıştır.

    Eserleri:Şiirlerini 1920 yılından bu yana sırasıyla Kerkük’te

    çıkan Necme, İleri, Kerkük, Āfāk ve Beşīr gazete-leriyle Bağdat’ta çıkan Kardaşlık dergisinde ya-yımlayan şairin kitap hâlinde basılmış manzum ve mensur eserleri şunlardır:

    1. Zamānın Eli: Bu başlıkla Kültür ve Tanıtma Bakan-lığı tarafından 1985 yılında Hürriyet basımevinde basılan 88 sayfalık kitapta yer alan ve şairin ha-yatının son aşamasına ait bir kısım şiirleri, klasik şiirin tabiatına uymayan yeni bir imla ile yayım-lanmıştır.

    2. Yapraklar: 168 sayfa tutan bu kitap, Bağdat Türk-men Kardaşlık Ocağı yayınlarından olup 1986 yılında Bağdat’ta Şefik matbaasında basılmıştır. Kitapta şairin hayatının ilk ve orta aşamalarına ait, aruz ölçüsüyle yazılmış bir kısım şiirleri yer almıştır.

    3. Armaġan: Okul öğrencileri için yazılmış manzum bir eser olan bu kitapta şairin karşılaştığı birtakım olaylar, ayrıca bazı Bektaşi ve Nasrettin Hoca fık-raları, hayvanat diliyle anlatılan bir kısım hikâyeler ve nihayet bazı Kerkük nükteleri yer almaktadır. Seksen sayfadan oluşan kitap şairin ölümünden altı yıl sonra 1998’de Irak Kültür Bakanlığı’nca ba-sılmıştır.

    4. Kerkük Nükteleri: Bu ad altında şair, halk ağzından derlediği bir yığın yerli fıkrayı bir araya getirerek iki cüz hâlinde telif ettiği kitabının, 111 sayfa tu-tan birinci cüzünü 1973 yılında Bağdat’ta Teza-mün matbaasında basılmıştır. Bunda 99 fıkra yer almaktadır. Fıkraların sonunda yazarı tarafından uygun birer beyit tanzim edilerek bunlara ek-lenmiştir. Kitabın baskıya hazır ikinci cüzünü de

  • KERKÜK VAKFI

    10 KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق • Yıl/Year 20 السنة • Sayı/Issue 80 العدد • Ekim-Aralık/October-December 2018 تشرين االول - كانوناالول

    görmüşümdür. Nitekim eser için mütevazı bir değerlendirme ön sözü, müellifin nazikâne teklifi üzerine tarafımdan yazılmıştır.

    Basılı bu eserlerden başka şairin bir de Ömer Hayyam’dan nazmen Türkçe’ye çevirdiği bir kısım rübailerden müteşekkil yazma bir kitabı bulun-maktadır. Ayrıca henüz yayımlanmamış bir yığın şiiri de mevcut olup, bunları Keşkül adı altında toplamıştır.

    Edebî Kişiliği: Esat Naip henüz pek genç bir yaşta iken, Kerkük’te

    faaliyete geçen basını izlemiş, fıtrî istidat ve ba-basından aldığı bilgi ve nihayet mektepte öğren-diği edebî kültür sayesinde olgun bir edip olarak yetişmiştir.

    Daha çocuk iken şiir ezberlemede harika bir hafızaya sahip olan Esat hakkında babası “Kur’ân-ı Kerim manzum olsaydı oğlum Esat hâfızül-Kur’ân olur-du” dermiş! Sultanî mektebinin edebiyat hocası Ahmet Kemal Bey de onun şiir ezberleme kabili-yetini sezerek kendisine iltifat etmiş, teşci ve teş-vikte bulunmuştur.

    Rumî 1332 yılında taşındıkları yeni okula gelen Ker-kük mutasarrıfı Ali Firuzan Bey’in önünde Tevfik Fikret’in uzunca Ferda şiirinin tamamını ezbere okurken bir ara heyecana kapılarak:

    Âfâka doğ, önünde şu mâzî-i pürmihenSönsün müebbeden

    müstezat mısraına güldükte şiddetle ayağını yere vurması üzerine, henüz temizlenmiş kireç tozları salonda uçuşarak ortalığı toz duman kapladığın-dan şaşkına dönen genç şaire mutasarrıf: “Devam et yavrum, devam et! İstediğin gibi oku!..” diye seslenerek kendisini takdir ve teşci etmiştir.

    Bu mektepte edebî bilgiyi ve aruz ilminin ana kural-larını kavrayan Esat Naip, şiirlerini Servet-i Fü-nuncuların nazım üslubuyla yazmaya başlamış ve Tevfik Fikret’in Sis şiirinden ilham alarak yazdığı:

    Ey ejder-i ‘atâletin ey dév-i gafletin Ey tu‘me-ı bahânesi her bir mezelletin başlamalı manzumesini ilk kez yerli Necme gaze-

    tesinde yayımlamıştır. Bu gazetede ayrıca, aynı üsluba bağlı kalarak daha başka bazı şiirleri ya-yımlanmıştır.

    Eski dil ve eda ile yazılan bu şiir örneklerinde duydu-ğumuz heyecanı, şairin son zamanlarda yazdığı

    sade üsluplu olgun şiirinde o biçimde duymuyo-ruz. Bu görüşümü kendisine açtığım zaman şair, “Bu benim elimde olmayan bir hâldir.” demekle yetinmiştir. Teceddüt edebiyatının hayranı olan Esat Naip; edebî melekesini çevre faktörleri doğ-rultusunda geliştirmeye çalışmıştır. Bunu, önce Kerkük gazetesinde yayımladığı şiirleriyle gerçek-leştirmiş görülmekle birlikte asıl Cumhuriyet dev-rinde yaptığı reformla yeniye doğru aşırı bir yö-nelme göstermiştir ki buna şiir üslubunda devrim adını vermek yerinde olur. Nitekim aruz ölçüsüyle yazdığı şiirlerini hem dil hem de üslup bakımın-dan öylesine sadeleştirmiş, öylesine özleştirmiştir ki bu şiirlerini izleyenler bunların aruzla yazıldığı-nın pek farkında olamayacaklardır! Şair bu çeşit eserlerinde eski izafet terkiplerini anmamaya ve koyu Osmanlıca söz karışımlarını kullanmamaya çokça özen göstermiştir. Bu yüzden eskiden yazdı-ğı şiirlerini yayımlarken bunları bazı değişikliklere uğratmıştır.

    Kafiye için kulağı tırmalamayan ufak bir ses ahengi-ni yeterli bulan şair, dilin incelik-kalınlık uyumu-na kafiyelerinde pek önem vermezdi. Söz gelişi “Kumru” şiirinde gelirsin= alırsın, dinlerim= va-rım gibi kafiyeler yapmaktan çekinmemiştir. Aynı manzumede cüdā= murāda gibi değişik imlâlı ka-fiye de yapmıştır. Bütün bunlar gösteriyor ki Esat, başka şairler gibi, önceden gelişigüzel kafiyeler toplayıp şiirlerini bu kafiyelere göre uydurarak yazmayı benimsememiştir. O, şiir yazarken anlamı tamamlayan ve kulağa hoş gelen kafiyeleri yakala-maya çalışmış, böylece kavram güzelliğini bozma-maya dikkat etmiştir.

    Herkesin anlayacağı, konuşur bir dille yazdığı bazı Hayyamâne ve daha çok muhabbet dolu şiirle-rinde bağ, bahçe, gül, bülbül, şarap, saz ve bahar gibi unsurları hep mahbub için işlemiştir.

    Hayatını eski çağdaş şair ve edipler arasında sürdüren Esat, 1967’de ölen şair Mehmet Sadık’tan sonra Kerkük dolaylarında divan edebiyatının edebî sa-nat, şekil ve kavramlarını iyiden iyiye bilen şairle-rin başında gelir.

    Onun beğendiği yerli şairler arasında Fuzulî’den sonra en çok Kerküklü Fâiz söz konusu idi. Bu şairin ünlü Bahariyye’si ile etkilenerek aruzun feilâtün -veya fâilâtün- mefâilün fa‘lün vezniyle mesnevi tarzın-da yazdığı 84 beyitlik manzumesi Faiz’in sâfiyane ve lirik eserinden ayrı olarak tam manasıyla ger-çekçi bir sanat anlayışıyla ortaya konmuş bir eser-dir. Bunda Kerkük’ün Çârbâğ veyahut Dörtler Bağı adıyla bilinen eski mesire yeri ve burada yapılan şenlikler açık ve doğru bir dille canlandırılmıştır.

  • KERKÜK VAKFI

    11 KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق • Yıl/Year 20 السنة • Sayı/Issue 80 العدد • Ekim-Aralık/October-December 2018 تشرين االول - كانوناالول

    Bu güzel manzume Yapraklar kitabında (s. 56-58) geçiyor.

    Realist bir şair olan Esat Naip, başlangıcında Tevfik Fikret’in şiirleriyle etkilenmekle birlikte sonraları, çok sevip saydığı Yahya Kemal Beyatlı, Faruk Nafiz ve Orhan Seyfi’nin şiirlerine özenerek, Türkiye’ye yaptığı seyahatlerinde bu şairlerle yakından görü-şüp tanışmak fırsatını elde etmiştir.

    Bir ara İstanbul’da Büyükada’da Faruk Nafiz’le görü-şüp ayrılmak üzere iken, birisinin kendilerine doğ-ru gelmekte olduğunu görürler. Faruk Nafiz, Esat Naib’e seslenerek “Ha işte sizi bir şairle tanıştıra-yım” der ve yanlarına yaklaşan şahsı Orhan Seyfi olarak tanıttıkta Esat: “Evet Üstâdımın şiirleri hep meşrebimcedir.” yollu mülatafede bulunur. Orhan Seyfi kendisine “Canım beni illâ bu şiirimle mi ha-tırladın?!” diye çıkışır3.

    Nükteşinas ve lâtifeci bir kişi olan Esat Naip, edebî kişiliği yanında şahsî karakteri ile de tanınmıştır. Hayatında kimseyi ne diliyle ne de kalemiyle hiç incitmemiştir. Dünyada az insana nasip olan güzel meziyetlerden biri de hiçbir kimsenin aleyhinde konuşmaması hususudur.

    Halûk ve pek mütevazı olan şair Bağdat’a taşındıktan sonra ikidebirde Kerkük’e gelir, ahbaplarını arar, hatırlarını sorardı. 1977’de geçirdiği bir kaza so-nunda bacağının kalçadan kırılması üzerine bir süre Kerkük’e gelemeyen şair 14.12.1977 tarihli mektubunda şu manzum parçayı yazıp bana gön-dermişti:

    Ayağım sağdı koşardım yaşı aldırmadanÇünkü gelmek, görüvermek sizi gönlümce gerek Az da olsa yine hoştu; ama gel tâli‘e bakKalçadan kırdı ayağım onu çok gördü felek

    Uzun süren bu kırıklık hâli şairi fazlaca rahatsız etmiş olmalıdır ki 25.1.1878 tarihli mektubuna ilişik olarak yazdığı bir manzumesinde acılarını ve bu vesile ile Kerkük’e olan iştiyakını dile getirmiştir. Bu felâketi atlattıktan sonra sağlık durumu dü-zelen şairin bu kez 1979 yılının başlarında eşini kaybetmesi olayı daha trajedik olmuştur. Bu ko-nuda bana gönderdiği 3.2.1979 tarihli yazısında “Hâmit’in Makber’i yazmasına şimdi hak veriyo-rum…” diyordu.

    Şair, dostlarını unutmayarak bayramlarda kendilerine

    3 Hatırlatmaya değer ki Orhan Seyfi, şair Nedim’in meşrebimce-dir redifli gazelini vaktiyle tahmis etmişti. Esat Naip de buna telmihle, ansızın tanzim ettiği mısraı aynı vezin ve redifle söy-lemiştir.

    yolladığı tehni’e (tebrik) kartlarını birer münasip beyitle süslerdi4.

    Şairin şahsî özelliklerinden biri de, yeni yazdığı şiir-lerini ufacık kâğıt parçalarına, bazen takvim yap-raklarının arka yüzüne gayet ince harflerle karalar, bunları edebiyatsever kimselere okur ve sunardı! Bu neviden bir yığın yazılı evrakı bende duruyor.

    Esat’ın nesrine gelince bunda bediî sanattan çok söyleşi üslubu hâkimdir. Daha doğrusu hayalî tas-virler yerine yazılarında gerçek anlatıma önem verdiği görülür. Bu yüzden edebî mensur sanat eserlerine rastlanılmıyor. Aslında Esat değerli bir şairdir.

    Şiirinden Örnekler: Anlat ki!..5

    –Bildiğime–Ey nuhbe-i âmâl-i vatan, cilve-i fıtrat! Şi‘rin, edebin nâtıkı, ey zübde-i hikmet! Ey her sözü bir berk-ı semâvî gibi rahşân! Âfâk u muhîtâta saçar şu‘le-i irfân

    Ey nâsıye-i pâk ü necîb rûh-ı azimkâr!İdrâki olanlar edemez sa‘yini inkâr

    Ey hâmi-i âsâr! Evet ey şanlı şerefli Hak’tan sana ilhâm edilir fikr-i teâlî…

    Sen fikrini, sen hissini sen duygunu canlatÖksüz vatanın derdini evlâdına anlat

    Anlat ki; vatan sis ve dumanlar arasında Anlat ki; vatan bir yüce uçrum arasında

    Anlat ki; düşerse ona yetmez uzun eller Anlat ki; sükûtuyla söner cümle emeller 1920

    Gazel6Bağlarda gezme nâz ile güller utanmasın Süzme kebûd gözleri fitne uyanmasın Zülfün dağıtma aklımı sen etme târümâr Salma tarağa rişte-i cânım ko yanmasın

    4 Söz gelişi bir Kurban Bayramı münasebetiyle gönderdiği 11.3.1967 tarihli tehni’esinde şu beyti görüyoruz:

    Mübârektir bu bayram çünkü insan Bulur bir yol ki olsun dosta kurban5 Bu manzume 19 Temmuz 1920 tarihli Necme gazetesinde ya-

    yımlanmıştır.6 Bu gazel ilk kez beş beyit olarak 7.4.1947 tarihli Kerkük gaze-

    tesinde, daha sonra bir beyit ilâvesiyle 17.5.1957 tarihli Āfāk gazetesinde yayımlanmıştır.

  • KERKÜK VAKFI

    12 KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق • Yıl/Year 20 السنة • Sayı/Issue 80 العدد • Ekim-Aralık/October-December 2018 تشرين االول - كانوناالول

    Gel külbe-i firâkıma lûtf eyle bir gece Ver ni‘met-i visâlini hicrân uzanmasın

    Leylâ, kemâl-i hüsnünü elbet kabûl eder Mecnûn, bu iddiâmı dilerse inanmasın

    Necdet esîrin oldu sana verdi gönlünü Ahd eyledi ölünceye dek hîç usanmasın

    Bülbül sana niyâz ederin her seher diyor: Bağlarda gezme nâz ile güller utanmasın

    Gazel7

    Sun sâki elem def‘ine sahbâ-yı muhabbet Sa‘y eyle ki boş kalmaya mînâ-yı muhabbet

    Erbâb-ı taakkul işi hep zerk u riyâdır Koy koy seni Mecnûn ede Leylâ-yı muhabbet

    Ukbâda cezâsın çeker elbette rakîbler Dünyâda niçün etmeli şekvâ-yı muhabbet

    Kur nehr kenârında bezim ehl-i tarabla Tâ mevce gele şevk ile deryâ-yı muhabbet

    Cân ver dilese yâre sakın eyleme ihmâlMa‘lûm ola tâ âleme ma‘nâ-yı muhabbet

    Zâhid! dilemez cenneti rindân, gözün aydınÂgūş-ı nigâr onlara me’vâ-yı muhabbet

    Ey ehl-i vefâ sizlere artık uğur olsun Es‘ad kalanın başına rüsvâ-yı muhabbet

    Kırık Gönülden Bir Gazel8

    Gönül doymaz mısın artık bu sonsuz mâceralardan Ne hâsıl eyledin bildir bu fettân bîvefâlardan

    Ömür sarf eyledin dört mevsim ile dilber uğrunda Mukābil hep cefâ gördün ümîdin kes safâlardan

    Kemân çekmiş felek almış nişân bağrın içün âşıkÖzün yan ver eğer mümkünse püsküllü belâlardan

    Bakışlar cilveler nazlar gülüşler eyliyor teshîr

    7 Mayıs 1961 tarihli Kardaşlık dergisinde yayımlanan bu gazel şair Osman Mazlum tarafından tahmis edilerek Kardaşlık’ın aynı yılda çıkan yedinci sayısında yayımlamıştır. Ne var ki Esat, gazelinde sonradan bazı değişiklikler yaparak bunu Yapraklar kitabına alırken Mazlum’dan af dilemiştir.

    8 Şair bu manzumeyi 25.1.1978 tarihli mektubuyla Bağdat’tan bana göndermiştir. Mektubunda “… Bu günlerde yazmış oldu-ğum bu gazeli de takdim ediyorum çünkü içinde Kerkük hasre-ti vardır..” diyor.

    Hudâ hıfz eylesin insânı efsûnlu edâlardan

    Bırak nabzı tabîb aşk âteşiyle geçti devrânım O müzmin hâle gelmiştir şifâ bulmaz devâlardan

    Kırılmış el ayağım kalmışım bîkes göçüp yârân Nasıl etmem şikâyet gördüğüm bunca edâlardan

    Esip bir hoş kokuyla gönlümü almaktasın rüzgâr Bizim ėlden gelirsen bir haber ver âşinâlardan

    Kumru9 -Değerli şair Saîd Besim’e-

    Hemderd arıyorsun bildim onunçün Her sabah bahçeme gelirsin kumru Boşluğu dolduran yanık sesinleSen beni uykumdan alırsın kumru

    Anlaşıldı sen de bir hicranzede! Serviden sorarsın: Sevgilim nerde? Sana ben diyeyim: Bana sor bir de Bu hicran bağında kalırsın kumru

    Yalınız sen misin yârinden cüda? Sor bu bağda kimler erdi murada Sen hiç olmaz ise şimdi burada Ben gibi hemderd bulursun kumru

    Gel her sabah kumru seni beklerimDerdinle avunur benim dertlerim Beş günlük dünyada şimdilik varım Kim bilir ki yarın nolursun kumru

    Bahar10Bahar oldu açıldı gülNergis süsen lâle sünbül Bahçelerde çiler bülbül Kuşlar uçar dal budağa Kadın erkek Çuvârbâğ’a

    Esti bahârın rüzgârı Eridi dağların karı Çayda akan sel suları Çeker bizi Şeyhbahrî’ye Bazen daha ileriye

    9 Bu manzume ilk kez Ağustos 1961 tarihli Kardaşlık dergisinde yayımlanmıştır.

    10 Bu manzumeler, şairin Zamanın Eli kitabında yayımlanmıştır. “Bahar” şiirinde geçen Çuvārbāġ, Şeyhbahrī (Kerkük ağ-zında Şıhbahrî biçiminde söylenir), Sonagölű ve Haznetepe Kerkük’ün mesire yerleridir. “Güz” şiirinde geçen Vāhid Ker-küklü ünlü ses sanatkârı Abdülvâhit Küzecioğlu’dur. Manzu-menin son mısraı, bir sanatçının söylediği yaygın bir türküden tazmin edilmiştir.

  • KERKÜK VAKFI

    13 KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق • Yıl/Year 20 السنة • Sayı/Issue 80 العدد • Ekim-Aralık/October-December 2018 تشرين االول - كانوناالول

    Kadın erkek saf saf geçer Gözler bakar gözler seçer Gönüllere sevgi biçer Nişan yüzüklü elleri Sonagölü güzelleri

    Şen kuzular bayırlardaOynar otlar çayırlardaÇoban yârın hatırlar da Kaval çalar coşa coşa Haznetepe binler yaşa

    Yaz11 Tarlaların başakları Okşar onu yaz rüzgârı Şenlendirir göğü yeri Köylü kızın ala gözü Ekincinin yağız yüzü

    Mert rençberler harmanlarıSavururlar samanlarıHiç sarsılmaz imanları İşlerini sağlamışlar Allâh’a bel bağlamışlar

    Yaz gecesi cana yakın Yıldızları akın akın Mehtabına bir de bakın Ruha ondan safa gelir Göklere candan yönelir

    Tan yerinden çıkar güneş Ocaklarda tüter ateş Çaydanlığı demler her aş Çoluk çocuk güle güle Yemek yerler iştah ile

    Güz12 Mevsimlerin en incesi Hem gündüzü hem gecesi Gönüllerin eğlencesi Güz vaktidir işte bakın Herkes diyor gözler aydın

    Sabahleyin hafif rüzgâr Esip ağaçları okşarNe verimli gözün bağlar Gidip meyve devşirelim Gel güzelim gel güzelim

    Güller kuşlar kelebekler Bahçelerde bizi bekler Bezemiş her yanı renkler

    11 Üstteki nota bkz.12 Üstteki nota bkz.)

    Dünya diyor bize sakın Fırsat elden kaçırmayın

    Neşelenir bağ bahçeler Nur saçarken ay gecelerBaşlar artık eğlenceler Al Vâhid’den deste çiçek Söz verip sabah gelecek

    Kış13Kışın eser soğuk rüzgâr Döker yaprak bağ bahçelerGökyüzünü bulut kaplar Rahmet iner gökten yere Emel gelir gönüllere Kar yağdırır bazen gökler Sanırsın sanki melekler Serper yere kelebekler Her taraf bembeyaz olur Kim onda bir leke bulur

    Kışın güneşli günleri Şenlendirir insanlarıDolar spor alanları Gürbüzlerle derneklerde Oynayalım koşun biz de

    Ne hoş geçer kış gecesi Toplantılı eğlencesi Sohbetlerin binlercesi Konaklarda zevkle geçer Herkes sevinçle yer içer

    Kelebek14Sarı mor pembe beyaz bir kelebek Her sabah bahçeme erken gelerek Uçuşur zevkle çiçekten çiçeğe Pek güzeldir o ne hacet demeğe

    Sömürür bitkilerin en özünü Geçirir böylece hep gündüzünü

    Bahçemin gülleri tutkundur ona Ne sokulmuş bakınız birbirine

    Kâh öper onları kâh oynaşarakO vakit gel de onun keyfine bak

    Sürünür lâleye çapkıncasınaGizlidir verme kulaklar sesine

    13 Üstteki nota bkz. 14 Bu manzume, Mayıs-Haziran 1976 tarihli Kardaşlık dergisinde

    yayımlanmıştır.

  • KERKÜK VAKFI

    14 KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق • Yıl/Year 20 السنة • Sayı/Issue 80 العدد • Ekim-Aralık/October-December 2018 تشرين االول - كانوناالول

    Her çiçekten koku renk öz su alır Bu bakımdan bana ortak sayılır

    Dicle15

    Her mevsimde senin neşen taşardı Hem yazın güzeldi hem kışın DicleDalgalı göğsünü bahar okşardıNe cana yakındı bakışın Dicle

    Hayali akşamın sevda izleri Çekerdi sahile her gün bizleriToplardı oraya gül filizleri Sazlı sandallarla yarışın Dicle

    Bezminde bir perî her gün sakiydiSunduğu gönüldü değil rakıydıBizi sarhoş eden onun aşkıydı Senin de mahmurdu bakışın Dicle

    Ararım meğerse göç etmiş hepsi Gelmiyor sahilden dostların sesiBağların Leyla’sız kalmış gölgesiNerede Mecnunî bakışın Dicle

    Yanmıyor yürekler, güneş mi solmuş Mest etmiyor bade, bir şey mi olmuş Kaç kere boşalmış kaç kere dolmuş Nerede o kadeh çakışın Dicle

    Demek gül mevsimi ermiş hazana Bahçeler bozulmuş bağlar virane Bülbüller ötüyor ne yana yana! Senin de koy aksın gözyaşın Dicle

    Giden günler dönmez geçmişi bırak Uçruma düşersin bir önüne bakRuhumu şad eder nişan olarak Kabrime bir çiçek takışın Dicle

    15 Şairin 1976 yılında bir nüshasını bana verdiği bu manzume, sonradan 1985’te basılan Zamanın Eli kitabında yayımlanmıştır. Bunda geçen gül filiz-leri bizim nüshada çapkın kızları biçi-minde idi. Öte yandan uçurum sözü kitapta oyuk olmuştur. Gerçi yazma nüshadaki uçurum sözü, manzume-de vezin gereği iki heceli olarak söy-lenmiştir –ki aslı da uçrumdur– bizce manaya daha uygundur. Çünkü mecaz yoluyla ‘felâketli sonuç’ anlamına gel-diğinden beytin mazmunuyla bağdaş-maktadır. Oyukun ise mecâzi anlamı yoktur. Manzumenin hece vezniyle koşma tarzında yazıldığını hatırlatmak yerinde olur.

    Kerkük’te Çarşamba Süri161. Hazırlık

    O sabah gün doğar iken kuşlarBizden evvel bahârı alkışlar

    Bağda güller açar öter bülbülKelebeklerle âşinâ sünbül

    Şenlenir tarlalar ekinlerleLâleler oynaşır esinlerle

    Güneşin aksi çiyde parlarkenYağmış elmas sanarsınız gökten

    Kokular nağmeler saçar rüzgârYa‘ni kalkın ki elde fırsat var

    Uyanır uykudan o gün erkenKadın erkek çoluk çocuk birden

    Toplanır kır için ne lâzımsa Yiyecek çay şeker kilim kâse

    Bu hazırlık biter iken böyleBezenir anneler de dikkatle

    Yavrular türlü giysiler giymişSanki bayram havâsıdır bu gidiş

    Hele kızlar o tâze dilberlerGençlerin uykusunda yer bekler

    Kırları süsleyen de onlardırOna her bir gönülde yer vardır

    Annelerden eder imişler meşk Daha yavruyken öğrenirler aşk

    Bence onlar için bu süs fazlaSüsü manken takar veya kukla

    Bir perî bir melek bu dağlardaSüse muhtâc olur mu onlarda

    16 Mesnevi tarzında ve aruzun feilâtün mefâilün feilün veyahut fâilâtün mefâilün fa‘lün vezniyle temiz bir Türk-çeyle yazılan bu manzume başka bir yerde yayımlanmış değildir. Bunu bana 1977 yılında şairin kendisi vererek eleştirmemi istemişti. Bense, onun bu güzel eserine birkaç beyitten oluşan bir hâtime eklemesini, bunda eve dönen aileler tarafından o gezintinin edilen lâkırdısını tasvir etmesini söylemiştim. Görüşümü benimseyen Naipoğlu son söz unvanı altında yeniden 14 beyit ya-zarak manzumesini tamamlamıştı.

    2. Mesireler

    Her taraf öyle gül çiçektir kiCennet olmuş mesîreler sanki

    Taşıyor her cihet özelliklerHer birinden taşar güzellikler

    Babagürgür’de toplanır birçok Kimseler ki gönülde bir gam yok

    İnce sazlarla başlar eğlenceBezm ü âheng olur o her gence

    Ba‘zı neyden çıkar yanık bir sesÂh ile karşılık verir herkes

    Gâh Çuvarbâğ olur da bir sahneTuttururlar halay davul zurna

    Dizilirler sırayla kız oğlanO güzel dansa imrenir insan

    Merkep üstünde yavrucuklar daBesteler şarkılar okur turda

    Daha var Kerkük’ün mesîreleriOnların en mühimmi Şeybahrî

    O da zümrüt gibi yeşilliklerOnu renk renk papatyalar süsler

    Çalgılardan öter keman kānunVaktidir sâki bâdeler dönsün

    Hazneteppe’yle Çayboyu yer yerTopluluklarla hep bezenmişler

    Bu durum coşturur bütün halkıKimi hoyrat okur kimi şarkı

    Mest ü hayrân olur o gün insan Görmemiş kimse böyle bir seyran

    3. Yemek İçmek

    Her evin halkı kırda bir kitleOlarak toplanır sevinçlerle

    Canlı güllerle bitkiden güllerBirleşip başka bir bahâr eyler

    Eğlenir yavrular oyuncaklaO çemenler içinde koşmakla

  • KERKÜK VAKFI

    15 KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق • Yıl/Year 20 السنة • Sayı/Issue 80 العدد • Ekim-Aralık/October-December 2018 تشرين االول - كانوناالول

    Kurulur ortada semâverlerKadın erkek neşeyle çay bekler

    İçilen çay o rütbe şîrîn kiBeyaz ellerde bâdedir sanki

    Alınır çayla külçe kek pastaSunulur hepsi her gelen dosta

    Böyle lezzetle çay içerlerkenYükselir şevkle nağme her yandan

    Başlar artık gramofonlarlaKızların türküsü oyunlarla

    Maşlahı başlarından atmışlarDuyulur her taraftan alkışlar

    Sıvanır kol yemek için artıkÇünkü herkeste başlamış açlık

    Kurulur sofra önleyin yerdeDüzülür dommalan kebap zerde

    Kimi dizmiş reçel börek kengerKimisi sofrada tavuk bekler

    Ba‘zı koymuş yumurta tuz dolmaKimisi sebzeler peynir hurma

    Böyle iştâh içinde yerlerken Dinlenir beste[ler] plaklardan

    4. Oyunlar

    Gelir artık sporcular devriNe kadar tatlıdır onun seyri

    Her taraftan yığın yığın insanBakınıp zevk alır oyunlardan

    Gençler oynar bu yanda singavbazAtlıyorken o sanki bir şehbaz

    Üç adım oynadıkta gürbüzler Yorulup ter döker o gül yüzler

    Yavrular oynamakta göz yummaNe kadar zevkli bir oyun sorma

    Başlar artık büyüklerin devriHeyecanlar verir onun seyri

    Atlar üstünde kahraman gençlerSaf tutup kendi devrini bekler

    Koştururken o sanki bir şimşekOna hayran kalır kadın erkek

    Başka bir yanda bir geniş meydanDoluyor futbol oynayanlardan

    Ayrılıp sağla sol olur erlerKarşı karşya durup emir bekler

    Bir düdük ötmesiyle hep birdenKarşılıklı hücûma başlarken

    Bir savaş başlamış sanırsın kiSaldırırlar taraf taraf çünki

    Kâh toptan çıkıp gelir bir sesAlkış eyler olunca gol herkes

    Kazanan kimse âferîn isterÇınlanır helheleyle çevrenler

    5. Genel Görünüş

    Kadın erkek çoluk çocuk coşkunGeliyorlar gezintiden yorgun

    Bu bahar gözlerinde gāyet hoşİçmemişler fakat gönül sarhoş

    Serpilirler çemende yerlerdeO filizler ki insan ister de

    O göğüslerde baş koyup dinsinO güzel yüzle tâ güneşlensin

    Dağınıktır omuzda kumral saçParlıyor başta sanki altın taç

    O vücutlar ki halka eğlenceBir bakıştan sular kadar ince

    Tüller altında bir hayâl olmuşOnun uğrunda kaç yiğit solmuş

    Daha bülbül sadâsı kim dinlerO dudaklarda şi‘r olur sözler

    Süzülür gizli bir emel kalbeOnu söyler nabızda her darbe

    Yok daha başka şey gönüllerdeBiricik aşk olur şifâ derde

    Başlar artık seziş bakış işveHer edâ şâirâne bir şîve

    Gün biter cümle halk döner artıkEder akşam evinde ahbaplık

    Konuşurlar o günkü zevklerden Onu yâd eylemek de hoş zaten

    6. Son

    Gün biter, toplanır ne gelmişseSemaver, kab kacak, kilim, kâse

    Taşıyor her çocuk bir az eşyaOldu eyvah bugün de bir rüya

    Görünür şimdi cümle halk üzgünÇünkü bitmekte böyle hoş bir gün

    Kır susar pek hazin edalarla Halkı toptan uğurluyor dinle

    Varup evlerde dinlenir herkesYok daha nağme yok daha bir ses

    Hepsi hicrana uğramış şimdiBir çarşenbe gelse derlerdi

    Gece hep toplanırlar evlerdeZikrederler o âlemi bir de

    O günün vasfı bitmiyor artıkSöylenirler ederken ahbaplık

    Konuşurlar o günkü zevklerdenHepsi bir bir fikir açıklarken

    Başlar artık hemen eleştirmekİyi çirkin ne varsa bildirmek

    Söz açarlar bir az güzellerdenKaşla gözden bacakla ellerden

    Yani bir noktayı kaçırmazlarSöylenir cümle nükteler nazlar

    Yeniden bir program başlarGelecek hafta taki yapsınlar

    Uyanır bir emel gönüllerdeBu hazırlık deva olur derde

  • KERKÜK VAKFI

    16 KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق • Yıl/Year 20 السنة • Sayı/Issue 80 العدد • Ekim-Aralık/October-December 2018 تشرين االول - كانوناالول

    1. Değerli Hocam, bize kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

    1943 İzmir doğumluyum. 1967’de İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdim. Aynı yıl Atatürk Üni-versitesinde Türk dili asistanı oldum. 1971’de Kars İli Ağızları – Ses Bilgisi adlı tezimle doktor unvanını aldım. 1969’da Ku-

    tadgu Bilig’de Fiil adlı tezimle doçentliğe yükseldim. 1986’da profesör oldum.

    1967-71 arasında Atatürk Üniver-sitesinde, 1971-1986 arasın-da Hacettepe’de, 1986-2010 arasında Gazi Üniversitesinde çalıştım. 1993-2000 arasında Türk Dil Kurumu başkanlığı

    yaptım. 2010’da emekli ol-dum.

    Türk dili ve lehçelerinin bütün alanlarıyla ilgili çalışmalarım var. Köktürk tarihiyle ilgili bir kitabım da çıktı. Şimdi Oğuz-nameler üzerinde çalışıyorum.

    2. Türk dili ve edebiyatı bilim da-lına ve Türk dünyasının me-selelerine ilginiz ne zaman ve nasıl başladı?

    Lise yıllarında, Atsız’ın Türk Ülkü-sü kitabını okuyunca başladı.

    3. Türk dünyasının sınırları, baş-lıca Türk toplulukları ve Türk dilinin yayılma alanlarını nasıl anlamalıyız?

    Türk Dünyası, kuzeydoğuda Lena ırmağının Kuzey Buz Denizi’ne döküldüğü yerden, doğuda Moğolistan ve Çin içlerinden başlar; batıda Kosova’ya dek uzanır. Kuzey sınırları, Çuvaşis-tan ve Tataristan federe cum-huriyetlerinin kuzey sınırları-dır. Güney sınırları, Afganistan, İran, Irak, Suriye ve Kıbrıs içle-rine uzanır.

    Bu sınırlar içinde, nüfusları mil-yonu aşan Türk toplulukları doğudan batıya şunlardır: Uy-gurlar, Kazaklar, Kırgızlar, Öz-bekler, Türkmenler, Kuzey ve Güney Azerbaycan Türkleri, Irak ve Suriye Türkleri / Türk-menleri, Türkiye Türkleri, Baş-kurtlar, Kazan Tatarları, Çuvaş-

    A. Bican Ercilasun’laTürk Dünyası Sohbeti

    Önder SAATÇİ[email protected]

  • KERKÜK VAKFI

    17 KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق • Yıl/Year 20 السنة • Sayı/Issue 80 العدد • Ekim-Aralık/October-December 2018 تشرين االول - كانوناالول

    lar, Balkan Türkleri.

    Sahaların (Yakutların), Tıvaların, Karakalpakların nüfusları da yarım milyon civarındadır.

    Yukarıda saydığım ve nüfusları daha az olan bütün Türk boy ve toplulukları, yine yukarıda saydığım coğrafya içinde Türk dilinin çeşitli kollarını kullanır-lar.

    4. Türk dünyası ile tarihî ve kültü-rel bağlarımız nelerdir?

    Bütün Türk Dünyası, Asya Hun-larının çocuklarıdır. Türk Dünyası’nın en az % 90’ı da Köktürklerin çocukları. Uygur-lar, Köktürklerden ayrı idiler. Ama Karahanlılar, Çengizliler ve Temürlüler çağında hep-si bir oldular. Çuvaşlar eski Bulgar Türklerinin torunları-dır. Kazan Tatar Türklerinin ilk katmanında da eski Bulgar Türkleri vardır ama onlar daha çok Kıpçak’tır. Yani bütün Türk Dünyası aynı tarih köküne da-yanır.

    Başta dil olmak üzere birçok kültürel ortaklığımız da var. Türk (Köktürk) bengü taş-ları, Kutadgu Bilig, Dîvânu Lugâti’t-Türk, Nevayi hepi-mizin ortak değerleri. Dede Korkut / Korkut Ata, Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan’da var. Bamsı Beğ-rek; Özbekistan’da Alpamış, Kazakistan’da Alpamıs, Altay Türklerinde Alp Manaş, Kırgız-larda Manas olmuş. Başkurt-larda da var. Nasreddin Hoca hemen hemen bütün Türk Dünyası’nda var. Âşık Garip, Kerem ile Aslı, Tahir ile Züh-re Balkanlar ve Anadolu’dan Irak’a, Azerbaycan’a ve Türkmenistan’a uzanır.

    Bunlar sadece bazı örneklerdir. Ortak kültür kodlarımız, dav-ranışlarımıza, ruh hâllerimize

    dahi yansımıştır. Hiçbir Batılı, konuğunu bir Türk gibi ağırla-maz. Aynı şeylere güler, aynı şeylere yeriniriz.

    5. Dünden bugüne, Türkiye’de, Türk dünyasıyla ilgili çalış-malar yapan kişi ve kurumlar hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz?

    Yirminci yüzyılın başındaki Türk Derneği ve Türk Ocağı ile işe başlayabiliriz. Türk Yur-du dergisinin Meşrutiyet ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında çıkan sayıları, Türk Dünyası ile ilgili haber, inceleme ve araş-tırmalarla doludur.

    Cumhuriyet döneminin ilk kuru-mu, İstanbul Üniversitesine bağlı olarak Atatürk tarafın-dan Fuat Köprülü’ye kurdu-rulan Türkiyat Enstitüsüdür. Ardından 1930’ların başında Atatürk’ün kurduğu ve mira-sını bağışladığı Türk Tarih ve Dil Kurumları gelir. 1936’da yine Atatürk’ün kurdurduğu Dil ve Tarih-Coğrafya Fakülte-si. 1960’ların başında Alpars-lan Türkeş’in kurdurduğu Türk Kültürünü Araştırma Enstitü-sü. 1980’lerde Turan Yazgan’ın kurduğu Türk Dünyası Araştır-maları Vakfı.

    Şimdi bütün üniversitelerimiz-de Türkoloji ile ilgili bölümler ve enstitüler var. Ayrıca Türk Dünyası’ndan gelip Türkiye’de yaşayan Türklerin kurduğu çe-şitli vakıf ve dernekleri de an-mam gerekir.

    6. TDK’nin, 1983 öncesi ve son-rasındaki çalışmalarında Türk lehçelerine yaklaşımı husu-sunda ne söyleyebilirsiniz?

    TDK, Atatürk zamanında Türk leh-çeleriyle ciddi olarak uğraş-tı. Atatürk, Rusya’dan gelmiş Türklere bazı önemli kaynakla-rı tercüme ettirdi. Atatürk’ten sonra Türk lehçeleriyle ilgili

    çalışmalar yok denecek kadar azdır. 1983’teki yeni yapılan-madan sonra ilmî çalışma ve yayınlara ağırlık verildi. Türk lehçeleriyle ilgili pek çok yayın yapıldı.

    7. Türk dünyasıyla ilgili kendi ça-lışmalarınız hakkında bilgi ve-rir misiniz?

    Doktorluk tezimle işe başladım. Kars İli Ağızları – Ses Bilgisi adlı tezimde Kars ağızlarıyla Azer-baycan ağızları arasında kar-şılaştırmalar yaptım. Arpaçay Köylerinden Derlemeler adlı ortak kitabımızda da Azerbay-can ağızlarıyla karşılaştırmalar vardır.

    1977’de Bugünkü Türk Alfabeleri adlı kitabımı yayımladım. Türk Dünyasıyla ilgili birçok metni üç alfabe ile verdim. Sonra bu kitabı geliştirdim, eksik ve ha-talarını düzelttim, Örneklerle Bugünkü Türk Alfabeleri adıyla yeniden yayımladım.

    1990’ların başında Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü’nü ya-yımladık. Namık Kemal Zey-bek Kültür Bakanı idi. Türk Dünyası’ndan katılan meslek-taşlarımızla dokuz lehçeyi içi-ne alan sekiz on bin kelimelik bir sözlüktü bu. Bu iki kitap ilk ihtiyaçları karşıladı.

    1983’te Gazi Üniversitesinde Türk Lehçeleriyle ilgili master ve doktora tezleri yaptırmaya başladım. Hedefim her lehçe-nin bir veya birkaç uzmanını yetiştirmekti. Bu hedefe ulaş-tım. Bugün 20 Türk lehçesinin de uzmanları var. 1990’ların başında diğer üniversitelerde de bu işe başlandı. Hâlen de-vam ediyor.

    1992’de Sema Barutçu Özönder DTCF’de, 1993’te ben Gazi’de Çağdaş Türk Lehçeleri ve Ede-biyatları bölümlerini kurduk. Bu bölümlerin sayısı şimdi bir

  • KERKÜK VAKFI

    18 KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق • Yıl/Year 20 السنة • Sayı/Issue 80 العدد • Ekim-Aralık/October-December 2018 تشرين االول - كانوناالول

    hayli.

    Özellikle Türk Dil Kurumu Başka-nı olduğum 1993-2000 yılları arasında Türk Dünyası ile ilgili birçok proje yürüttük; birçok ilmî toplantı yaptık. Fikret Türkmen’in yürüttüğü Türk Destanları projesinde 100’e yakın destan yayımlandı.

    8. Türk dünyasının eski-yeni en önemli siyasi ve edebî şahsi-yetleri arasında kimleri say-mak gerekir? Bu şahsiyetlerin tanıtımına yönelik bugüne kadar neler yapılabildi, neler yapılamadı?

    İşte kitaplık bir soru. Nesimî, Fu-zuli, Ali Şir Nevayi, Gaspıralı

    İsmail, Mirza Fethali Ahund-zade, Abay Kunanbayoğlu, Ahmet Baytursunoğlu, Hüse-yin Cavid, Celil Memmedgu-luzade, Sabir, Samed Vurgun, Abdullah Tukay, Çolpan, Mir Yakup Duğlat, Mağjan Juma-bayoğlu, Muhtar Avezov, Ay-bek, Abdullah Kadiri, Bahtiyar Vahabzade, Elçin, Şehriyar, Bulut Karaçorlu Sehend, Cen-giz Aytmatov, Anar…

    Bu konudaki ilk bütüncül çalış-ma, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nün çıkardığı Türk Dünyası El Kitabı’dır. TDK’de de Türkiye Dışı Türk Şiiri özel sayısı çıkardık.

    En iyisi ben yaptırdığım dört dok-tora tezini söyleyeyim. Hüse-yin Özbay, Özbek şairi Çolpan’ı hazırladı. Ferhat Tamir Kazak şairi Mağcan Cumabay’ı ha-zırladı. Fatma Özkan Tatar şairi Abdullah Tukay’ı, Meh-met Kara Türkmen şairi Ata Atacanov’u hazırladı. Bu tezle-rin hepsi basıldı.

    Şu anda Avrasya Yazarlar Birliği, hem Türk Dünyası edebiyatın-dan birçok eseri Türkiye Türk-çesine aktartıp yayımladı; hem de Türk Dünyası edebiyatlarıy-la ilgili Kardeş Kalemler der-gisini çıkarıyor. Türk Dünyası edebiyatıyla ilgili dergi yayın-cılığının öncüsü Yavuz Akpınar ile İbrahim Bozyel’dir. Onların yıllarca çıkardıkları Kardaş Edebiyatlar dergisi hem genç-lerin yetişmesine, hem edebî ilişkilere vesile oldu.

    Türk Dünyası edebiyatlarıyla ilgili daha pek çok isim ve yayın var, ama dediğim gibi bu kitaplık bir iştir.

    9. Bu şahsiyetler arasında Gaspı-ralı İsmail üzerine biraz daha eğilmek gerekirse, onu bize nasıl tanıtabilirsiniz?

    Gaspıralı demek Dilde, Fikirde, İşte Birlik demektir; Türk birliği demektir. O bunu hem gazete-siyle, hem Cedit mektepleriyle gerçekleştirmek üzere idi. Sov-yetler bu gelişmeyi engelledi.

    10. Gaspıralı sonrasında Sovyet-

    lerin Türk dünyasına yönelik politikaları hakkında bilgi ve-rebilir misiniz?

    Çarlık Rusyası da Sovyetler de Türk Dünyası’nı parçalamaya yönelik politika güttüler. Çar-lık döneminde bu iş daha çok teşvik ve propaganda yöntem-leriyle yapılıyordu. Sovyetler döneminde merkezden alınan kararlarla zorla yapıldı. Alfabe-ler bölündü, lehçeler birbirle-

  • KERKÜK VAKFI

    19 KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق • Yıl/Year 20 السنة • Sayı/Issue 80 العدد • Ekim-Aralık/October-December 2018 تشرين االول - كانوناالول

    rinden uzaklaştırıldı. Türklerin birbirleriyle temasları engel-lendi. Tarihleriyle ilgili çalışma-lar önlendi.

    11. Sovyetler dışında kalan di-ğer coğrafyalardaki Türklerin, içinde bulundukları ülkelerin; mesela Irak, İran, Çin, Afga-nistan idarelerinin onlara karşı tutumu hakkında neler söylersiniz?

    Çin’in politikası, Sovyetlerle ay-nıdır. O da farklı alfabelerle Türk lehçelerini birbirlerinden uzaklaştırmaya çalıştı. Ege-menliği altındaki Türk boyları-nı sürekli baskı altında tuttu.

    İran, Şahlık döneminde Türkçe ya-yınlara izin vermedi. İran İslam Cumhuriyeti’nde Türkçe yayın vardır, fakat Türkçe eğitim hâlâ yoktur.

    Irak da Türkçe yayınları kısıtlı tut-maya çalıştı. Zaman zaman yasakladı. Bir kısmına Baas re-jimi taraftarı yayınlar yaptırdı. Fakat Irak’taki canlı Türk milli-yetçiliği bütün bunları aşmayı başardı. Şimdi, yani ABD’nin müdahalesinden sonra Irak’ta-ki sıkıntı, uluslar arası siyasetin bir konusu olmuştur. Oradaki Türklerin siyasi ve kültürel hu-kukları ancak Türkiye’nin ağır-lık koymasıyla halledilebilir.

    Afganistan’da uzun yıllar yayın da öğretim de olmadı. Şimdi Türkiye’nin yardımıyla kültüre ve eğitime yönelik bazı kıpır-danışlar var.

    12. Sizce Irak Türk(men)lerinin Türk dünyasındaki yeri ne-dir? Türkiye açısından nasıl bir önem taşır? Türkiye için siyasi önem açısından, diğer Türk yurtlarına göre bir fazlası veya eksiği var mıdır?

    Irak Türklüğü, Türkiye Türklüğü-nün bir parçasıdır. Çünkü yüz-yıllarca aynı siyasi çatı altında

    yaşadık. Irak’taki Türk varlığı, Anadolu’dan

    önce başlamıştır; Abbaslılar dönemine dek uzanır. Akko-yunlular zamanında ve Safevi-lerin ilk yıllarında Irak Türkleri, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Türkleriyle, Azerbaycan Türk-leriyle aynı siyasi kaderi pay-laşmıştır. 1535’ten 1920’lere dek Irak Türkleri, tıpkı Anadolu ve Balkan Türkleri gibi aynı si-yasi uzviyet içinde bulunuyor-du. İngiliz ne yaptı yaptı Irak Türklerini bizden ayırdı. Şimdi aynı işi bir başka Anglosakson devleti ABD yapıyor.

    Türk Dünyası’nı, Türk boylarını, ayrı ayrı Türk siyasi oluşumla-rını ben birbirinden ayırmam. Benim için hepsi de aynı dere-cede ilgiye değer, aynı derece-de kutsaldır. Tabii ki tarihte ve bugün her birinin oynadığı rol aynı değildir, fakat bu, araştır-macıların işidir.

    13. Irak Türk(men)lerinden han-gi şahsiyetlerle tanıştınız? Bu kişilerle olan ilişkilerinizden biraz bahseder misiniz?

    İlk tanıdığım isim Suphi Saatçi’dir. 1960’lardaki üniversite öğren-ciliğim yıllarında Atsız Beyin yanında, Mustafa Kayabek’in antikacı dükkânında sık sık birlikte olduk. Aynı yıllarda Enver Yakuboğlu’nun Irak Türkleri hakkındaki bir kon-feransını dinledim. Horyatlar hakkındaki ilk kulak dolgun-luğum, onun okuduğu Boğaz-lar / Kasap koyun boğazlar / Tanrı yer dağıdanda / Türk’e düştü Boğazlar ile başlar. Yine o yıllarda Osman Mazlum İstanbul’a gelmişti. Marmara Kıraathanesi’nde uzun uzun sohbet ettiğimizi hatırlıyorum.

    Ümit Akkoyunlu ile İstanbul’da da Ankara’da da sık sık görüştüm. Ziyat Akkoyunlu ile Hacettepe

    Üniversitesinde beraber çalış-tık; Dîvânu Lugâti’t-Türk kita-bını yıllarca birlikte çalışarak hazırladık.

    Ata Terzibaşı ile Ankara’ya geldiği zaman birkaç kez görüştüğü-müzü hatırlıyorum. O, hocam Şükrü Elçin Bey’in yakın dostu idi; sık sık birlikte görüşürdük. Bir defasında bana Arzı Kam-ber Matalı’nı vermişti.

    Hidayet Kemal Bayatlı, Çoban Hıdır, Ümit Tokatlı, Ekrem Pa-mukçu, Eşref Buharalı gibi Tür-koloji ve tarih doktorası yap-mış arkadaşların hepsiyle tabii olarak sık sık görüştüm.

    Habib Hürmüzlü ile daha çok TDK başkanlığım sırasında görüş-tüm.

    İsmet Hürmüzlü ile Abdurrahman Kızılay ile uzun yıllar süren ah-baplıklarımız olmuştur.

    Şu anda Ankara’da yaşayan Irak Türklerinin aktif olanlarıyla çeşitli toplantılarda birlikte oluyoruz.

    14. Irak Türkmen edebiyatında hangi şairlerin veya yazarların diğerlerine göre öne çıktığını söyleyebilirsiniz?

    Eskilerden Hicrî Dede, Nevres-i Kadim, Mehmed Sadık, Os-man Mazlum. Salâh Nevres... Mehmet İzzet Hattat, Hasan Görem… Tabii Nesrin Erbil. Ve halk şiirinin büyük ismi Musta-fa Gökkaya.

    15. Kerkük-hoyrat: Bu iki kavram size ne anlatıyor?

    Kerkük demek hoyrat demektir. Hoyrat demek, Muçula de-mektir, Abdülvahit Küzecioğlu, Abdurrahman Kızılay, Meh-met Özbek demektir. Hoyrat demek, Türk Dünyası’nın; birbirinden ayrılan, kopan, parçalanan Türklüğün ferya-

  • KERKÜK VAKFI

    20 KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق • Yıl/Year 20 السنة • Sayı/Issue 80 العدد • Ekim-Aralık/October-December 2018 تشرين االول - كانوناالول

    dı demektir; ağam demektir, paşam demektir. Hoyrat, Türk dilinin cinasta zirveye vurma-sı demektir. Maninin yarattığı sürprizin cinasla katlanma-sı demektir. Ve tabii hoyrat, Kerkük’ü; Kerkük Hoyratı ha-tırlatır. Ve bu iki kavram, yüre-ğimizde sızlayan teldir.

    16. Türk dünyasında asimile ol-muş Türk soylu kişi veya top-luluklar var mıdır? Bunlar hakkında neler söylenebilir?

    Çoook… Çin’de, Hindistan’da, Arap dünyasında, Balkanlarda ta-rih boyunca milyonlarca Türk eridi. Eriyen eridi, ama şairin Kalan sağlar bizimdir dediği gibi erimeden kalan Türkler, tarihin en büyük ve ihtişamlı siyasi oluşumlarını yaratmayı bildiler. Tarihte Türk’ün dokun-madığı millet yoktur.

    17. Sizce Türk dünyasında “Türk-lük” kavramı ve şuuru bugün istenen seviyede yaygınlaşıp benimsenmiş midir? Türk dünyasının farklı bölgelerinde bu hususta farklı anlayış ve al-gılardan bahsetmek mümkün müdür?

    Türk Dünyasında Türklük kavramı ve şuuru elbette istenen sevi-yede değildir; fakat gittikçe ge-lişmektedir. Irak Türk aydınları, ben bildim bileli Türk birliğine inanır. Bugün hem Kuzey hem Güney Azerbaycan’da on bin-lerce genç ve aydın Türk bir-liğinden yanadır. Daha yavaş ilerlemekle birlikte Türkistan ve İdil Ural bölgelerinde de Türk birliği fikri yayılmaktadır. Siyasiler bu işe ön ayak olma-sa da alttan alta bu ülkü bü-tün Türk Dünyası’nı saracaktır. Sovyetlerde ve Çin’de yüz yıl-dan fazla bir zamandır, Türk boylarının ayrı millet oldukları fikrinin işlendiğini unutma-malıdır. Dolayısıyla Türk birliği fikrinin yayılmasının kolay ola-cağı gibi bir zanna kapılmamak

    gerekir. Zaten ülküler, çetin ve uzak hedeflerdir.

    18. Türk dünyasında “birlik” ve “Türklük” şuurunun yay-gınlaşması için sizce ne gibi adımlar atılmalıdır?

    İdeal olan siyasilerin bu fikre inan-malarıdır. Siyasiler inansa ve gereğini yapsa Türk birliği fikri çok kısa zamanda yayılır. Elçi-bey, bunun en güzel örneği-dir. Kısa başkanlık döneminde Türklük ve Türk birliği ülküsü bütün aydınları sarmış, hatta Güney Azerbaycan’a da geç-miştir.

    Ancak böyle siyasilerin başa geç-meleri kamuoyuna bağlıdır. O hâlde halk ve gençler üzerinde çalışılmalıdır. Bunu da şuurlu aydınlar ve bunların oluştur-duğu sivil toplum kuruluşları yapar.

    Türk cumhuriyetleriyle ilgili her türlü iletişim, iktisadi, kültürel, siyasi, turistik her türlü ileti-şim yararlıdır. Çünkü bu tür ilişkiler, benzer ve hatta aynı olduğumuzu somut olarak or-taya koyar. Hiçbir şey yapılma-sa dahi sadece ilişkiler, eninde sonunda Türk birliği fikrini ya-yar. Fakat bu uzun vadelidir. Süreyi kısaltmak şuurlu aydın-ların işidir. Onlar örgütlenerek, ortak tarihimizi, edebiyatımızı, benzer yanlarımızı çalışmala-rıyla göstermelidirler. İşte bu-rada en büyük iş Türkologlara düşer. Dildeki, edebiyattaki, destan, fıkra gibi halk edebiya-tı ürünlerimizdeki ortaklıkları en iyi onlar bildikleri için bu alandaki çalışmalarını artırıp kamuoyuna mal etmelidirler.

    19. Türk dünyasında istiklal ve Türk birliği arasında nasıl bir ilişki kurulabilir?

    Milliyetçiliğin ilk merhalesi istiklal-dir. Bir millet bağımsız değilse ilk hedef bağımsızlığa kavuş-

    maktır. İkinci hedef bağımlı ka-lan parçaların bağımsızlığa ka-vuşturulmasıdır. Şu anda Türk boylarının önemli bir kısmı, büyük çoğunluğu bağımsızdır. Fakat hâlâ bağımlı parçaları-mız vardır. Batıdan başlarsak Balkan Türkleri, Suriye ve Irak Türkleri / Türkmenleri, Güney Azerbaycan Türkleri, Afganis-tan Türkleri, Uygurlar. Kuzeyde Çuvaşlar, Kırım ve Kazan Tatar-ları, Başkurtlar, Kuzey Kafkas-ya’daki Karaçay, Malkar, Nogay ve Kumuk Türkleri; Sibirya’daki Altay, Hakas, Tıva ve Saha (Ya-kut) Türkleri. Şimdiki hedef bunların bağımsızlığıdır. Son merhale bağımsız parçaların birleşmesi, yani Turan dediği-miz Türk birliğidir. Tabii, birlik için bütün parçaların bağımsız olmasını beklemek de gerek-mez. Bağımsız olanlar kendi aralarında birlik kurabilirler. Bu, bağımlı parçaların hak ve hukuklarının korunmasında ve nihayet onların da bağımsız hâle gelmesinde daha ciddi bir güç oluşturur.

    20. Türk dünyasının geleceğine dair neler söyleyebilir siniz?

    Türk Dünyası’nın geleceği aydın-lıktır. 20. yüzyıldaki gidişten bu bellidir. 1922’de Türk’ün grafik çizgisi, en dip noktadan yukarı-ya doğru dönmüştür. Türkiye, Hatay, KKTC ile ve Türkiye’nin büyüyüp kalkınmasıyla çizgi, devamlı yükselişte olmuştur. 1990’lardaki bağımsız Türk cumhuriyetleriyle grafik çizgi-miz hızlı bir yükselişe geçmiş-tir. Şu anda yine durulmuş gi-bidir. Ancak umumi seyir hep yukarıya doğrudur. Türklüğe ve Türk birliğine inanan genç-ler gittikçe çoğalmaktadır.

    Türk genlerinin işlevini yerine ge-tireceğine ve Türk birliğinin gerçek olacağına derin bir imanla inanıyorum.

  • KERKÜK VAKFI

    21 KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق • Yıl/Year 20 السنة • Sayı/Issue 80 العدد • Ekim-Aralık/October-December 2018 تشرين االول - كانوناالول

    Türkmeneli Özlemi-2Altı Yıl Aradan Sonra Kerkük

    Yasin Cemal GALATA

    Irak’ın güney bölgesinde, İslam dünyasının iki önem-li şehri Necef ve Kerbela’daki kutsal türbe ziya-retlerinden, Osmanlı’nın I. Cihan Harbi’nde Irak cephesinde kazanmış olduğu zaferin anısına Türk askerleri için yapılmış olan Kut şehitliğinden ve Bağdat’ın fethinde önemli görev üstlenen Genç Osman’ın türbesinin bulunduğu Bağdat Türk şe-hitliğinden edindiğimiz izlenimlerimizi yazımızın ilk kısmında kaleme almıştık. Kut, Necef, Kerbela ve Bağdat’tan sonra hedefimiz Türkmeneli idi.

    Bayram namazını Kerkük’te kılmak üzere mihman-darlığımızı yapan kıymetli Tuzhurmatulu Mehdi Bey ve ailesiyle birlikte arife günü sabah erken Bağdat’tan yola koyulduk. Yolda kimi zaman ge-niş hurma bahçelerini kimi zaman da geniş çölleri seyrederek Tuzhurmatu’ya doğru yol aldık. 2003 ABD işgali sonrasında devlet otoritesinin kalma-dığı zamanlarda araçların yolu kesilerek kaçırılan insanlar ya fidye karşılığı serbest bırakılmış ya da öldürülmüş. Yolda nadiren görülen benzin istas-yonlarına yöneldiğimizde benzinin olmadığını görüyorduk. Dünyanın en büyük petrol üreticisi Irak’ta benzinin karaborsaya düşmesi içler acı-sı bir durumdu. Tuzhurmatu’ya yaklaştığımızda bütün imkânsızlıklara rağmen dünyada tek ba-şına IŞID belasıyla savaştığı için evleri tarumar olan Türkmen Emirli köyünü uzaktan görüyor-duk. Mehdi Bey köy halkının üstün gayretleriyle kıt imkânlarına rağmen teröristleri defettiklerini ve dünya kamuoyunun bir dönem Emirli köyün-den bahsettiğini ifade etti. Osmanlı sonrası Türk-menlerin onlarca baskıya rağmen öz benliklerini kaybetmediklerini Emirli köyünün vermiş olduğu şerefli mücadeleden anlayabiliriz.

    Türkmen diyarı Tuzhurmatu’ya girişte bizleri şehit Ali Haşim Muhtaroğlu’nun fotoğrafı ve büyük Türk-men bayrağı karşılıyordu. Bu güzel kareyi fotoğ-raflamak için arabadan indiğimde yanımda zuhur eden çocukların tüm olumsuzluklara rağmen göz-

    lerinin içleri gülmekteydi. O anı ölümsüzleştirmek için deklanşöre bastım. 2012 senesinden sonra Tuz’a ikinci gelişimdi. Şehir eşkıyaların baskısın-dan kurtulmuş, gerginlik son bulmuştu. Seçim döneminden kalan Türkmen vekil adayı Niyazi Mehdi’nin fotoğrafları ve Türkmen bayraklarıyla caddeler süslenmişti. Irak Türkmen Cephesinin Tuzhurmatu Şubesine uğrayarak yetkililerle kısa sohbetten sonra müsaade isteyerek ayrılmak du-rumunda kaldık; çünkü herkes büyük bir itinayla Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi Sayın Fatih Yıldız’ın ziyaretine hazırlanıyordu. İlk defa bir Türk büyü-kelçisini ağırlama şerefine erecek olan Tuzhurma-tuluların heyecanları her hallerinden belli oluyor-du. Türkmen cephesinden görevli Türkeş Bey ile kısa bir görüşme yaptıktan sonra kahraman şehir Tuzhurmatu’yu görmenin gururu ve heyecanıyla yiğit Kerkük’e doğru yol aldım.

    Kerkük’e girdiğimde Kardaşlık Ocağı Başkanı Abdül-halik Hürmüzlü ağabeyi arayarak yaklaştığımı ha-ber verdim. Gönlümüzde ayrı bir yeri olan yiğit Kerkük’e ilk gelişimizde Erbil yolu üzerinde karşı-lanmıştık, şimdi ise Bağdat yolu üzerinden karşı-lanacaktım. İlk varış noktamız Türkmenlerin baba

  • KERKÜK VAKFI

    22 KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق • Yıl/Year 20 السنة • Sayı/Issue 80 العدد • Ekim-Aralık/October-December 2018 تشرين االول - كانوناالول

    yuvası olan Kardaşlık Ocağı oldu. Kısa hasbihalden sonra geçtiğimiz lokantada yöresel ev yemekleri ziyafetiyle karnımızı doyurduk. Kabristana uğra-yarak rahmetli Necdet Koçak’a ve tüm aziz şe-hitlerimize dua ettikten sonra Kale’ye doğru yol aldık. 2012 senesinde kalenin kontrolü kısmen peşmergenin elinde olsa da sahipsiz bir haldeydi, konaklar bakımsız, metruk bir halde, duvarlarında teröristlerin isimleri yazılıydı. Kalenin kapısında kontrol noktasında bulunan askerlerden müsa-ade alarak Danyal Peygamber Camiine yöneldik. Bitişiğinde bulunan Türk şehitliğinin duvarında “İslam bayrağını yükseltmek ve bulundukları yer-lere hizmet götürme mücadelesi verenler için bağrında yattıkları toprak gurbet değil vatandır. Tüm ölümsüz kahramanlara selam olsun.” yazılı tabela tahrip olsa da hâlâ ayaktaydı. Ziyaretimizi gerçekleştirerek Ulu Cami’ye doğru yol aldık; fa-kat yıkılma tehlikesine karşılık kontrol altına alın-dığı için fotoğraf çekmekle yetinerek kurbanları-mızın kesileceği Türkmen köyü Türkalan köyüne doğru yol çıktık.

    Kerkük merkeze on dakika mesafede yer alan Türkalan köyü 1985 yılında Saddam zulmüne maruz kalmış, köy tamamen boşaltılmış, evler yıktırılmış, ahali olduğu gibi Tikrit yakınlarına zorla göç ettirilmiş. 2003 sonrasında Türkalanlılar eski yerlerine geri dönmüşler, evlerini kendi kıt imkânlarıyla yap-mışlardı. Köyün girişinde Türkçe ve Arapça köye hoş geldiniz yazılı tabela bulunuyor. Dükkânların hareketli olduğu, sokakta çocukların oynadığı, okulların bulunduğu şirin bir köy. Kurban kesim hazırlıklarını kontrol ettikten sonra Kerkük şehir merkezine geri döndük.

    Bayram namazını kılmak üzere Korya mahallesin-de bulunan Sultan Mehmet Fatih Camiine gittik. Yöresel kıyafetleriyle safları dolduran Türkmen-

    ler genciyle yaşlısıyla Türkçe vaazları gözlerini kırpmadan dinliyor, salavatlar, kelime-i tevhidler getiriyordu. Birlikte bayram namazını eda ettik. Caminin karşısında bulunan mezarlık ziyaretimiz sonrasında ballı kaymaklı kahvaltının ardından Türk büyükelçisini karşılamak üzere Irak Türkmen Cephesi Başkanlığı’na doğru yol aldık. Davul zur-na ile karşılanan büyükelçimiz Sayın Fatih Yıldız’a sıkıntılardan bahsedildi ve birtakım taleplerde bulunuldu. Kalbi Türklük şuuruyla çarpan büyü-kelçimiz bütün talepleri dikkatle dinleyerek not-larını aldı. Türkiye Cumhuriyeti Konsolosluğunun faaliyete girmesi, Kerkük uluslararası havalimanı-nın ve geçici vize başvuru merkezinin açılması gibi sorular geldi. Toplantı salonu yoğun katılımcı kar-şısında yetersiz kaldı. Bu toplantı net bir şekilde gösterdi ki Kerkük’e, kısa zamanda adına yakışan tam teşekküllü bir cephe binası inşa edilmeli.

    Bayramlaşmanın akabinde Kardaşlık Ocağına uğra-yıp Nurettin Karakaplan ağabey ile tanışıp sohbet etme fırsatı yakaladık. İkindi namazına doğru Tür-kalan köyüne yol aldık. Hazırlıklarımızı tamam-ladıktan sonra tekbirler eşliğinde kurbanlarımızı kesmeye başladık. Bu sene beşincisi düzenlenen etkinlikte yardımsever Türk vatandaşları Türkmen soydaşlarını yalnız bırakmadılar. Altı adet büyük-baş kurban Kerkük, Türkalan köyü, Teleferli mül-

  • KERKÜK VAKFI

    23 KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق • Yıl/Year 20 السنة • Sayı/Issue 80 العدد • Ekim-Aralık/October-December 2018 تشرين االول - كانوناالول

    tecilerin yaşadığı Yahyava kampı ve Altunköprü’de ihtiyaç sahiplerine dağıtıldı. Her sene cansiperane bir şekilde kurban kesimlerini ve dağıtımını yapan Abdülhalik Hürmüzlü ağabeyin yanında bulunma şerefine erişmenin mutluluğunu yaşadım. Me-şakkatli ve teferruatlı bir işi son derece sistemli ve düzenli bir şekilde yaparak etlerin ihtiyaç sahiple-rine ulaşmasını sağladı.

    Sıcaklığın kırk dereceye vardığı Kerkük’te etlerin ke-simi ve dağıtımı sabah erken saatlerde veya gün batımına doğru yapıldı. Duygusal anlarımız da oldu. Kerkük’e yaklaşık yarım saat mesafede bu-lunan Altunköprü’de imamlık vazifesi yapan göz-leri görmeyen İmam Abdo’nun yöresel kıyafetiyle ve yakasında üç hilalli rozetiyle gelmesi ve bizlere şükranlarını ifade etmesi, kendi bünyesinde kü-çük; ama bir o kadar da büyük bir işin yapıldığını göstermekteydi. Et poşetlerinin içine konan bro-şürlerde; sağ üst tarafta Türk bayrağı, solda Irak Türkmen bayrağı, bayrakların arasında Latin harf-leriyle “Kerkük Türkmen Kardaşlık Ocağı”, Arapça ve Türkçe olarak “Yardımsever Türk Soydaşlarımı-zın Katkısı İle 2018 yılı 5. Kurban Kesimi Organi-zasyonu” ifadeleri yer almaktaydı.

    Bayram yemeğini Korya mahallesinde ikamet eden Eyüp Akkoyunlu ağabeyin evinde yedik. Uzun za-mandır hayallerimizi süsleyen leziz ve enfes Türk-men dolması, Türkmen pilavı Biryani ve birbirin-den lezzetli Türkmen yemeklerinin tadına bakarak ziyafet gerçekleştirdik. Ertesi akşam Türkmen da-vasının önemli köşe taşlarından Necat Kevseroğlu ağabeyi ziyaret ederek leziz yemeklerin tadına bakmaya devam ettik. Yemeğin yanı sıra değerli genç Türkmen mücahit arkadaşlar Mehmet Galip, Ahmet Çetin, Esin Cemal, Galip Hüseyin, Mustafa Yunus, Seyit Abbas ile tanışmanın mutluluğu çok farklıydı. Türklük gurur